Advertisement

KEVSER YAYINCILIK

  Ana Sayfa / Soru ve Cevaplar

 

Bugün :  

Sık Kullanılanlara Ekle

 

Başlangıç Sayfası Yapın

 
 

Bismillahirrahmanirrahim

 

Soru-503: Hocam, şu yazıya nasıl cevap verebiliriz? Aynen aktarıyorum:

 

Önce konumuzla ilgili Kuran ayetlerini görelim:

Nisa Suresi/11. ALLAH size, çocuklarınız hakkında, erkeğe, kadının payının iki misli (miras vermenizi) emreder. (Çocuklar) ikiden fazla kadın iseler, ölünün bıraktığının üçte ikisi onlarındır. Eğer yalnız bir kadınsa yarısı onundur. Ölenin çocuğu varsa, ana-babasından her birinin mirastan altıda bir hissesi vardır. Eğer çocuğu yok da ana-babası ona vâris olmuş ise, anasına üçte bir (düşer). Eğer ölenin kardeşleri varsa, anasına altıda bir (düşer. Bütün bu paylar ölenin) yapacağı vasiyetten ve borçtan sonradır. Babalarınız ve oğullarınızdan hangisinin size, fayda bakımından daha yakın olduğunu bilemezsiniz. Bunlar ALLAH tarafından konmuş farzlardır (paylardır). Şüphesiz ALLAH ilim ve hikmet sahibidir.

 

Nisa Suresi/ 12. Yapacakları vasiyetten ve borçtan sonra eşlerinizin, eğer çocukları yoksa, bıraktıklarının yarısı sizindir. Çocukları varsa bıraktıklarının dörtte biri sizindir. Çocuğunuz yoksa, sizin de, yapacağınız vasiyetten ve borçtan sonra, bıraktığınızın dörtte biri onlarındır (zevcelerinizindir). Çocuğunuz varsa, bıraktığınızın sekizde biri onlarındır (zevcelerinizindir). Eğer bir erkek veya kadının, anababası ve çocukları bulunmadığı halde (kelâle şeklinde) malı mirasçılara kalırsa ve bir erkek yahut bir kızkardeşi varsa, her birine altıda bir düşer. Bundan fazla iseler üçte bire ortaktırlar. (Bu taksim) yapılacak vasiyetten ve borçtan sonra, kimse zarara uğramaksızın (yapılacak)tır. Bunlar ALLAH'tan size vasiyettir. ALLAH her şeyi hakkıyle bilendir, halîmdir.

 

Bu ayetlere göre varsayalım ki, bir adam öldü ve geride üç kız evlat, bir ana, bir baba ve eşini bıraktı.. Yukarıdaki ayetlere göre miras paylaşımı şöyle olacaktır:

Üç kız evlada mirasın 2/3'ü, ana ve babanın her birine 1/6, karısına 1/8 kalacaktır.

 

Bu durumu, matematiksel olarak hesaplarsak:

(2/3)+(1/6)+(1/6)+(1/8 )= 27/24 = 1,125 bulunur! (Halbuki 1,0 olması gerekirdi!..)

 

Bu sonuç Kur'an'da verilen oranların hatalı olduğunu göstermektedir. Çünkü mirasın %112,5 u mirasçılara dağıtılamaz. Böyle %100'ün üstünde bir dağıtım yapmak imkansızdır.

 

ÖRNEK:

Adam ölüyor. Geride kalan varisler şunlar; eşi, 3 kız çocuğu, annesi ve babası..

Buna göre miras dağıtım oranları Nisa suresi 11. ve 12. ayetin de şöyle bildirilmiştir:

Kız çocuklarına mirasın 2/3 ü

Anneye mirasın 1/6 sı

Babaya mirasın 1/6 sı

Eşine mirasın 1/8 i

------------------------------------

Adamın kalan mirasını 120 milyar farzedelim:

120 x 2/3 = 80 çocuklara

120 x 1/6 = 20 anneye

120 x 1/6 = 20 babaya

------------------------------

Toplam = 120 Görüldüğü gibi mirastan eşe hiç para kalmadı. Eğer eş de almış olsa; 120 x 1/8 = 15 Eşe düşen pay

----------------------------
Toplam = 135 olacaktı.

Halbuki ortada 120 milyar var. Eşe 1 kuruş dahi kalmadı.

İşte bu Kur'an ayetlerinin hatalı olduğunu gösterir.

 

Halife Ömer'in Hataya Karşı Avl Yöntemi:

Bu hatayı düzeltmek için Ömer "avl", "avliye" olarak adlandırılan basit bir yöntem geliştirdi. Bu yöntem ALLAH’ın verdiği oranlardan yola çıkıp bir noktada ufak bir değişiklik yaparak oranların tümünü değiştiren ve toplamı %100 olacak yeni oranlar elde eden bir yöntemdir... Günümüzde İslam hukuku miras konusunda bu yöntemi esas alır. Avl yöntemiyle bir anlamda Kur’an ayetlerinin dışına çıkılmakta ve Kur’an’a göre şeriat uyguladıklarını söyleyenler, mecbur kalarak kendi uydurdukları hüküm ve yöntemi kullanmaktadırlar. Avl yöntemi ile şu yol izlenir :

2/3 + 1/6 + 1/6 + 1/8 = 48/72 + 12/72 + 12/72 + 9/72 = 81/72 = 1,125

Burada payda 24’e değil de 72’ye yükseltilmiştir. Sonucun 1 çıkması içinse Payda 81 yapılır;

48/81 + 12/81 + 12/81 + 9/81 = 81/81 = 1

Yani matematik olarak yanlış olan ama çaresiz ve zorunlu kalınarak hileli bir yöntemle oranlar değiştirilmek suretiyle paylaşımın sağlanması yoluna gidilmiştir.

Böylece yeni oranlar: üç kızın toplam payı= 48/81 annenin payı= 12/81 babanın payı= 12/81 zevcenin payı= 9/81 olacak şekilde değiştirilmiş olur.

Tabi elde edilen bu oranlar ayetlerde ifade edilenlerden farklıdır. Ayetlere baktığımızda bu oranları göremeyiz. Bu oranların sadeleştirilmiş şekillerine de bakalım:

üç kızın toplam payı = 48/81 = 0,593 Halbuki Kur'an 2/3 = 0,666 diyor

babanın payı = 12/81 = 0,148 Halbuki Kur'an 1/6 = 0,166 diyor

annenin payı = 12/81 = 0,148 Halbuki Kur'an 1/6 = 0,166 diyor

zevcenin payı = 9/81 = 0,111 Halbuki Kur'an 1/8 = 0,125 diyor

Görüldüğü gibi ayetlerde belirtilen oranların kullanımı mümkün olmadığı için bu oranlar değiştirilmiştir ve başka oranlar kullanılmaktadır.

Böyle basit bir dört işlem hatasının, her harfi, her kelimesi ALLAH sözü olduğu bildirilen Kur'an'da yer alması, ALLAH gibi kusursuz bir varlığın hatası olmasa gerek. O halde, bu hatanın sebebi ne olabilir dersiniz?

Bu, Kur'an'ı MUHAMMED'in uydurduğunun en önemli delili midir?

Bu hata şimdiye kadar izah edilememiş, mantıklı, bilimsel bir yanıt verilememiştir.

Diğer çelişkiler "müphemdi, müteşabihdi " diyerek, kelimeleri çarpıtarak, tahrif ederek, yanlış bilgiler verip demagoji yaparak bir şekilde geçiştirilebilir. Ancak Matematik laf değil, işlem ister. Matematik de mecazilik, müteşabihlik sökmez.

Nitekim Halife Ömer'de sökmediğini görmüş ve Avl denilen aldatma yöntemi uygulamıştır.

 

Bu ayetlerdeki hatayı anlayanlar ve çözüm bulamayanlar ama hala Kur'an'ı MUHAMMED'in uydurmadığını düşünenler aşağıdaki soruları yanıtlamaya çalışmalıdırlar. Çünkü ana-babadan alınmış, hazıra konulmuş imanın tazelenmesi ve sorgulanması gerekir. Gördüğü yanlışlara rağmen imanında direnmek imansızlıktan daha kötüdür. Eğer Tanrıya inanıyorsanız ve bilen, gören, işiten, hesap soransa Tanrı, sahte imanları da, gerçek imanları da iyi bilmesi gerekir. Aldatılamaz, kandırılamaz. Kendisini alet ederek dünya menfaatleri elde edenlerden de, yanlışı göre göre, bile bile onların peşinden gidenlerden de hesap sormasını iyi bilir.

 

Sorular:

1- MUHAMMED vahyi mi yanlış anlamıştır?

2- Ortada vahiy diye bir şey yok ilham mıdır hepsi?

İlhamlar da hata içerir mi diyorsunuz?

3- Yoksa Kur'an toparlanırken mi hata yapılmıştır?

4- Ya da Kur'an tahrifata mı uğramıştır?

Halife Osman ayetlerle oynamış olabilir mi?

5- Yoksa ALLAH da hata yapabilir mi diyorsunuz?

6- ALLAH değil de MUHAMMED mi matematikten anlamıyordu?

7- Yoksa bu konudan uzak duralım, ele almayalım,

Şeytani bir soru mu diyorsunuz? Şeytani bir soruya neden olan hatanın Kur'an'da ne işi var

 

 

Cevap-503: Evet, Muhterem kardeşim, bu vatandaş Kur’an’ın miras hükmüyle alakalı ayetleri gündeme getirip bazı durumlarda miras paylaştırılmasının Kur’ani verilere göre mümkün olmadığını, yani mirasçıların alacakları Kur’ani oranlar dikkate alındığında kalan mirasın pay sahiplerine yetmediğini ve dolayısıyla Kur’an’da bir hata olduğu sonucunu çıkarmıştır. Bu problemi halletmek için de Halife Ömer’in Avl yöntemini geliştirdiğini ve Kur’an’a rağmen mal paylaşımı yaptığını ve aslında buna mecbur olduğunu, suçlu olanın Ömer değil de (haşa) ayetleri gönderen Allah-u Teala olduğunu beyan etmiştir. Ayrıca bu yöntemin bugün uygulanan İslam hukukunun bir parçası olduğunu da eklemiştir.

 

Bu eleştiriye cevap vermeden önce eleştirmenin bilgisizliğinden kaynaklanan bir yanlışına değinmemiz gerekir. Aslında bu vatandaşın, İslam denilince sadece Sünniliği anladığını, dolayısıyla da bu bilgiye dayalı olarak vardığı sonuç kaçınılmazdır ve kendi açısından haklıdır da. Çünkü Avl yönteminin Kur’an’a rağmen geliştirilen bir yöntem olduğu gün gibi aşikârdır. Bu yüzden bizim bu arkadaşa söyleyeceğimiz ilk söz şudur ki İslam, sadece Sünni anlayışla sınırlı olmadığı gibi İslam hukuku da bu anlayışın ortaya koyduğu verilerle sınırlı değildir. Eğer siz Ehlibeyt mektebinin de bu ve benzeri konulardaki görüşlerinden haberdar olsaydınız, böyle cüretkâr bir şekilde Kur’an’ı, hatta (hâşâ) Allah-u Teala’yı suçlama gafletine düşmezdiniz.

 

İkinci husus şudur ki İslam fıkhı ve hukukundan yakından haberdar olan kimse şunu bilir ki Allah-u Teala Kur’an’da daha çok İslam öğretilerinin ve hükümlerin temel unsurlarını beyan etmiş ve birçok yerde detayları Resulullah’ın açıklamalarına bırakmıştır. Elbette Resulullah da bu açıklamaları keyfi ve indi olarak yapmış değildir. Allah Resulü’nün ahkâmın detaylarıyla ilgili açıklamaları da yine vahye dayalıdır. Ancak bu vahiyler Kur’ani değil, gayrı Kur’ani vahiylerdir. Kur’ani vahiyle gayr-ı Kur’ani vahyin farkı şudur ki Kur’an’ın hem muhtevası, hem de lafzı ve kalıbı Allah’a aittir ve mucizevî özelliğe sahiptir. Ancak gayr-ı Kur’ani vahiylerin muhtevası Allah’a ait olmakla birlikte onların açıklanma biçimi ve döküldüğü lafız ve kalıplar Resulullah’a bırakılmıştır. “Neden Allah-u Teala bütün detayları da Kur’an’da zikretmemiştir?” yine “Resulullah’a Kur’an dışında da vahiy indiğinin delilleri nelerdir?” sorularına gelince, bunun birçok sebebi ve delili vardır ki yerinde açıklanmıştır. Ama konumuzun dışında olduğu için onları burada zikretmeyi uygun bulmuyoruz. Bu konuda bilgi sahibi olmak isteyen kardeşlere aşağıdaki linke başvurmalarını tavsiye ediyoruz:

http://www.kevsernet.com/s_ve_c/16.htm

 

Bu girişten sonra inşallah eleştirinin cevabına geçiyoruz.

 

Her şeyden önce şurası bilinmelidir ki Kur’an’da açıklanan ve İslam fıkhında “Feraiz” (belirlenmiş paylar) olarak bilinen miktarlar, pay sahiplerinin her halükarda ondan fazla veya eksik alamayacaklarını bildirmek için değildir. Kalan miras, bu belirlenen miktarlarla birebir örtüşeceği gibi, bazen bu miktarlardan fazla veya eksik de olabilir. Burada hemen şu soru aklınıza gelecektir ki eğer öyleyse bu miktarların belirlenmesinin faydası nedir? Hikmeti sebebi nedir? Evet, sorunun cevabı şudur ki daha sonra açıklayacağımız üzere artan veya eksik olan zamanlarda, bu oranların nasıl paylaştırılacağında bu belirlenmiş oranlar, başrolü oynayacaktır. Yani onlar bizim elimizde bu paylaşım için birer ölçü ve kıstas özelliğini taşımaktadırlar.    

Ehli Sünnet Halife Ömer’e uyarak birincide Avl denen bir yöntemi kullandığı gibi, ikincide (mirasın belirlenen oranlardan fazla olduğu durumda) “ta’sib” denen bir yöntemden istifade etmektedir.

 

Önce bu iki yöntemin ne olduğunu kısaca izah edelim. Daha sonra bunların neden yanlış olduğunu kısaca açıkladıktan sonra Ehlibeyt mektebinin ortaya koyduğu çözümü açıklamaya çalışalım.

Evet, bu iki Sünni yöntem şudur: Eğer miras belirlenen paylardan eksik kalırsa, o eksiklik pay sahipleri arasında eşit bir şekilde bölüştürülür. Yani her birsinin payından eşit bir miktar eksiltilerek söz konusu eksiklik tamamlanır. Buna Avl deniliyor.

Ama eğer miras belirlenen paylardan fazla kalırsa, o zaman bu fazlalıktan, o pay sahiplerine bir şey verilmez, onların dışında kalan diğer akrabalar arasında eşit bir şekilde paylaştırılır.

Ehlibeyt mektebi, her iki yöntemin de yanlış olduğunu iddia etmekte ve buna bir çok delil göstermektedir ki en önemlisi şudur ki böyle bir şey (haşa) Allah’a cehalet ve bilgisizliği isnat etmek olur. Zira İmam Ali’nin de buyurduğu gibi, çöllerin kum tanelerinin sayısını bile bilen Allah, insanların böyle bir sorunla karşılaşacaklarını bilmiyor muydu? Eğer biliyorduysa, neden bu konuda ister Kur’an’da, isterse Resulü’ne gönderdiği gayrı Kur’ani vahiylerde bu konularda herhangi bir açıklama yapmamış, herhangi bir ölçü ve kıstas belirlememiştir? Ve dolayısıyla birileri kalkıp kendi kafalarından çözüm üretmeye mecbur kalmışlar? Yani eleştiriyi yapan kimsenin bu konuda ileri sürdüğü itiraz haklı ve yerinde bir tespittir. Bu yüzden biz Halife Ömer’in kendi ictihadına dayanarak önerdiği yöntemin çözüm değil, kendisinin ciddi bir problem olduğu kanaatindeyiz.

Bu konuda Ehlibeyt İmamlarından ve bazı sahabeden nakledilen ve Halife Ömer’in yöntemini eleştiren sözlerden de bir kaçını eklemek istiyordum ama Ebu eyyub Ensari kardeşin yazısında bunlara yer verildiği için artık gerekli görmüyorum.

 

Evet, Ehlibeyt mektebinin bu probleme getirdiği çözüm yolu şöyledir:

Ölen kimsenin mirası, eğer hak sahiplerinin pay oranlarıyla örtüşürse, zaten problem yoktur ve o oranlara göre paylaştırılır. Ama eğer artar veya eksik kalırsa, artan veya eksik kalan miktar, Kur’an’da belirtilen bu oranlar dikkate alınarak hak sahipleri arasında yeniden paylaştırılacaktır. Ve her hangi bir eksiklik ve hata da söz konusu değildir.

Ancak burada bu çözüm yolunu ve ayetlerde bu miktarların belirtilme hikmetini Kur’an’dan değil Allah Resulü’nün ve ilim ve irfanlarını Resulullah’tan miras alan Ehlibeyt’inin sözlerinden öğrenmekteyiz. Elbette bunu bilmemiz gerekir ki bu, Halife Ömer’in Kur’an’a rağmen ortaya koyduğu formülle farklı şeylerdir. Birisinde Kur’an’a rağmen bir çözüm yolu ortaya koyulurken, diğerinde yine gayr-ı Kur’ani vahye dayalı Kur’an’a tefsir yapılmakta ve bir yandan Kur’an’ın meramı açıklanırken diğer yandan bazı detaylar da bu açıklamalara ilave edilmektedir.

Şimdi gelelim konunun detayına ve verilen örneklerin tahliline ve Kur’an’a ters düşmeyecek şekilde nasıl paylaştırılacaklarına…

 

Şöyle diyor eleştiriyi getiren arkadaş:

“Bu ayetlere göre varsayalım ki, bir adam öldü ve geride üç kız evlat, bir ana, bir baba ve eşini bıraktı.. Yukarıdaki ayetlere göre miras paylaşımı şöyle olacaktır:
Üç kız evlada mirasın 2/3'ü, ana ve babanın her birine 1/6, karısına 1/8 kalacaktır.

 

Cevap: Hadislerden aldığımız ilave bir bilgiyle mirası paylaştıracağız; o bilgi şudur ki karı kocanın payı her halükarda (miras ister paylardan fazla olsun isterse eksik kalsın) karı kocanın payı sabittir ve asla değişmez. (Burada genel kural şudur ki Kur’an’da mirasları için üs ve alt sınır belirlenenlerin payı değişmez. Bunlar ise karı ve kocalardır. Çünkü çocukları var olmadığı takdirde karının üst sınırı mirasın dörtte biridir, kocanınki ise mirasın yarısıdır. Çocukları var olduğu takdirde, karının en alt sınırı sekizde bir, erkeğinki ise mirasın dörtte biridir. Evet, bunlar, miras artsa da eksik kalsa da her halükarda payları sabit kalır ve değişmez. Yani eğer diğer durumlarda da artma veya eksilme söz konusu olsaydı, bu, en fazla ve en az sınırı konmazdı. Bu sınırın konulmasından onların pay oranlarının sabit olduğunu anlıyoruz.) Ama diğer pay sahiplerinin payı böyle durumlarda değişikliğe uğrar. (Nitekim Kur’an da onlar için alt-üst sınırı belirlememiştir. Sadece ölçü vermiştir.) Yani miras, paylardan fazla olursa, o zaman önce her kesin payı ayetlerde belirtildiği şekilde paylaştırılır. Geri kalan fazlalık ise tekrardan, belirlenen oranlar dikkate alınarak pay sahiplerine paylaştırılır. Yani yine kız evlatlara 2/3, ana babaya her birine 1/6 olarak dağıtılır. Ama eşlerin mirası sabit olduğu için onlara bu fazlalıktan bir şey verilmez. Böylelikle artan bir şey kalmaz. Dolayısıyla ayetlerde belirlenen bu pay sahipleri olduğu müddetçe diğer akrabalara bir şey verilmez.

 

Fakat miras belirlenen oranlar dikkate alınıp paylaştırıldığında eksik kalıyorsa (eleştiri sahibinin verdiği örnekte olduğu gibi), eşlerin payı yine sabit kalır, ama diğer pay sahiplerine o eksiklik belirlenen oranlar dikkate alınarak paylaştırılır. Bir görüşe göre ise eksiklik sadece kızlara yansıtılır. [1]Her halükarda ayetlerdeki belirtilen oranlar, bir kıstastır. Yoksa her halükarda ondan fazla veya eksik olmayacak demek değildir. Yani o oranlarla eşitlik halinde zaten mesele kalmıyor. Olmadığında ise o oranlar artan veya eksik kalan miktarın paylaşımında başrolü oynuyor.

 

Başka bir ifadeyle Kur’an’a eleştiri yönelten kişi din bilgilerden ve özellikle Ehlibeyt mektebinin hukuk ve fıkhi ekolundan tamamen habersiz olduğu için verdiği örnekte (Adam ölüyor. Geride kalan varisler şunlar; eşi, 3 kız çocuğu, annesi ve babası)
uzun uzadıya açıkladığı üzere bütün miras paylarına aynı böleninin (mahrecinin) olduğunu varsaymıştır. Ancak Ehlibeyt mektebinin açıklamasına göre, paylarının sınırları belirlenmiş olan eşler gibi mirasçıların mirası için bölen asıl maldır, ama kızların payı için bölen malın geri kalan kısmıdır. Böylece bütün kesirler aynı bölene ait olmadıkları için her hangi bir matematik sorunu oluşmamaktadır.

Bu yüzden Ali (a.s) ve onun ünlü öğrencisi İbn-i Abbas’ın şöyle dedikleri nakledilmiştir: “Eğer Allah’ın öne geçirdiği öne geçirilir ve geride bıraktığı geride bırakılırsa o zaman asla belirlenen paylar maldan fazla olmazdı.”[2] Bu sözü İbn-i Abbas’tan bir çok Ehl-i sünnet alimi nakletmiştir.[3] 

Hatta İbn-i Hazm el- Muhella’da Bu konuda şöyle diyor:

“Eğer bu konu Ömer’e gizli kalmışsa İbn-i Abbas’a gizli kalmamış Bir hükmü birinin bilmemesi onu bilen kimseye delil teşkil olmaz. Ömer Mihrin çok olabileceğini, Resulullah’ın öldüğünü ve kelalenin ne olduğunu ve birçok şeyleri de bilememişti; bu da bilenlerin bilmesine bir kusur getirmez.”[4]

 

Yukarıda da belirttiğimiz gibi, bu açıklamada hadislerden de elbette yardım almaktayız. Zira bahsettiğimiz gibi biz Resulullah’ın hadislerini de vahye dayalı bilgiler olarak görüyoruz. Aksi takdirde Resul’ün sözlerinin bizim için bağlayıcı olmasının bir anlamı kalmaz. Oysa Kur’an’ın kendisi Resul’e mutlak itaati bize emretmektedir. Onun verdiği her şeyi alıp, sakındırdığı her şeyden uzak durmayı bize emretmektedir. Bu ise ancak ve ancak onun verdiklerinin vahye dayalı olmasıyla anlam kazanır. Yoksa bazılarının dediği gibi eğer onu da (haşa) bir müctehid olarak görür ve diğer müctehidler gibi bazen hata yapabileceğini de söylersek, itaatinin kayıtsız şartsız bize farz olması abes, hatta kabih ve çirkindir. Bu ise Allah-u Teala’ya muhal ve imkânsız bir şeydir.

 

Bu açıklamalarımız, konu hakkında teknik bilgiler vermek ve eleştiri sahibinin yaklaştığı mantığa yakın bir mantıkla cevaplamak içindi. Yoksa aynı paylaşımı daha kolay bir üslupla da yapmak mümkündür. Şöyle ki eşlerin payları dediğimiz gibi her durumda sabittir ve artsa da eksik kalsa da değişim söz konusu olmaz. Dolayısıyla bahis konusu olan konuda da biz sürekli eşlerin payını ilk başta ayıracağız, ardından geri kalan miktarı, ayette belirlendiği şekilde bölüştüreceğiz. Böyle olunca, hem artan miktar, hem de eksik kalan miktar ayetlerde belirtilen oranlara binaen otomatik olarak pay sahiplerine yansıdığı için, kalan miras hiçbir zaman paylardan fazla veya eksik olmaz.  Şimdi bunu eleştiri sahibinin yazısındaki örnekte tatbik edelim:

 

Hatırlarsanız bu arkadaş, adamın mirasını 120 milyar olarak farz etmişti. Şimdi bizim yukarıda verdiğimiz bilgilere dayanarak taksimi yapalım:

Önce her halükarda sabit olan ve asla değişmeyen karısının payını, yani 1/8’i olan 15 milyarı çıkacağız. Ardından geri kalanı (105 milyar) yine ayetteki oranlara göre paylaştıracağız. Çocukların payı 2/3 olduğuna göre onlara verilecek miktar, 70 milyardır. Ardından geri kalanı (35 milyar) anne baba arasınsa paylaştıracağız. Onların her birisi de 1/6 alacaklarına göre bu 17.5 milyara tekabul eder. Böylece kalan mirasta ne artan ne de eksilen bir durum söz konusu değildir.

 

a)  Karısının payı   1/8

 120 : 8 = 15 milyardır

 

120 – 15 = 105 milyar

 

b) Cocukların payı 2/3

105 : 3 = 35 milyar * 2 = 70 milyardır.

 

c) Babanın payı  1/6

105 : 6 = 17.5 milyar

 

d) Annenin payı  1/6

105 : 6 = 17.5 milyar

 

Toplam : 70 milyar + 15 milyar + 17.5 milyar + 17.5 milyar = 120 milyardır.

 

 

Böylece eleştiri sahibinin gerçek İslam hukukundan habersizliğinin bir ürünü olarak yaptığı hatadan çıkardığı diğer sonuçların da batıl olduğu anlaşıldığı için ayrıca onlara değinmeğe gerek görmüyoruz. Elhamdu lillahi Rabbi’l-alemin..


 

[1] Eşlerin paylarının sabitliğinde ittifak vardır. Kızlara eksikliğin yansıyacağı da ittifak edilen bir husustur. Ama annenin payının sabit olduğunu söyleyenlerde ağırlıktadır. Çünkü onun için de iki farz belirtilmesini, bu sabitliğe delil olarak gösteriyorlar. Babanın payına gelince, bu konuda da bazı rivayetler var olduğu hasebiyle, onunkinin de sabit olması gerektiğini söyleyenler vardır. Yani bazı rivayetler anne ve babanın paylarının 2/6 den az olmayacağını belirtmişlerdir. Bunun sebebinin de belki anneyle babanın farzlarının birlikte 2/6 olarak farz edilişinden hareketle onun da sabit olacağı söylenmiştir. Her halükarda bu artık bir ictihad konusudur. Müctehidlerin fetvasına göre hareket edilir. 

[2] el- Kafi c. 7 s. 79 Bidayetu’l-Muctehid İbn-i Rüşt,

[3] Bkz. Mustadrak es- Sahiheyn c. 2 340 ve bu hadisi Muslim’in şartına göre sahih bilmiştir ve Zehebi de onun bu görüşünü onaylamıştır.

[4] El- Muhalla c. 9

 

 
Site içi Arama


 

 

 

 

Go to top of page  Ana Sayfa | Kitap Listesi | Kıble Dergisi | Makaleler | Kadin ve Aile | Cocuklar Îçin | Soru Ve Cevap | Yazarlarımız |
Kur`an | Hadisler | Dualar | Şiirler | Ses ve Video | Programlar | Linkler  |  Îletişim için |

Copyright© 2000 Kevser Yayinlari Internet Hizmetleri. Tüm Haklari Saklidir Ayrintili bilgi almak için veya bize her konuda yazmak için, paragonxx@yahoo.de  'e mesaj yollayiniz. WWW.KEVSERNET.COM