 |
Bismillahirrahmanirrahim
Soru-08:
Bazı insanların sakat, fakir, aciz vs. yaratılmasının
hikmeti nedir? Bu durumu Allah'ın adaleti açısından nasıl
anlamalıyız?
Cevap-08: Muhterem
kardeşim, yerinde muhtelif delillerle ispat edildiği üzere
Allah-u Teala, hiçbir zaman kullarına kötü olanı değil, iyi
olanı ister. Bu onun adaletinin bir gereğidir. Ancak şunu da
unutmamamız gerekir ki, nice şeyler vardır ki biz (bilgi ve
idrakimizin sınırlı olması ve çoğu şeylerin iç yüzünden
haberdar olmadığımızdan dolayı) onları hayırlı ve iyi olarak
değerlendiriyoruz. Oysa gerçekte onlar bizim için hayırlı
değillerdir. Aynı şekilde nice şeylerin kendimiz için kötü
olduğunu düşünürüz, ama onlar gerçekte bizim için hayırlı ve
maslahat taşıyan şeylerdir.
Bilmemiz gereken ikinci husus
şudur ki, alem bir keyif çatma yeri değil, bizler için bir
imtihan sahnesi ve tekamülümüz için bir eğitim yeridir. Bu
yüzden karşılaştığımız her şeyi, kendimiz için bir imtihan
vesilesi olarak görmeliyiz. Bu mantıkla baktığımızda, (bir
çoğumuzun düşündüğünün aksine) zengine zenginliği, fakire
fakirliğinden daha çetin bir imtihandır aslında; biz bunun
farkında değiliz. Evet perdeler gözümüzün önünden
kalktığında, bir çok zengin, "Keşke ben de bir fakir olarak
yaşasaydım." diye üzülecektir. Diğer bir çok zorluk için de
durum aynıdır.
Elbette şunu da bilmeliyiz ki
karşılaştığımız zorluk ve sıkıntıların bir kısmı da aslında
bizim kendi yaptıklarımızın bir sonucu olarak karşımıza
çıkmaktadır. Mesela, tembellik ederek Allah'ın belirlediği
rızık yollarından rızık talep etmeye gitmiyoruz; ondan sonra
da niye ben fakirim diye yakınıyoruz. Sıhhi kuralları riayet
etmiyoruz, niye hastalandım diye sitem edip duruyoruz ve ...
Bazen ise bazı zorluk veya
mahrumiyetler, direk olarak bizim kendimizle alakadar
değildir; bizim dışımızda cereyan eden bazı etkenler (anne-baba,
toplum vs. gibi) onların müsebbibidir. Mesela bazen
insanların fakirleşmesi veya sakatlıklar falan, başkalarının
yanlışından kaynaklanıp bizi de sonuçlarına katlanmaya maruz
bırakıyor. Örneğin anne baba, cahil kalıp tıbbın ve
dinimizin açıkladığı hususları öğrenmediği veya öğrendikten
sonra uygulamadı için, çocukları çeşitli sakatlıklara
müptela oluyorlar. Çocuğun burada bir suçunun olmadığı
açıktır, ancak Allah'ın da bir suçu yoktur. Evet adil
Rabbimiz adaleti gereği, bu gibi sıkıntılara maruz kalan
kimselere evvela gücünü aşan bir teklif getirmez. Saniyen de
bu gibi insanlar, eğer inisiyatiflerinin dışında düçar
oldukları bu zorluklara tahammül edip Allahu Teala'nın
kendileri için belirlediği vazifelere amel ederlerse, bu
sabırları ve katlandıkları bu zorluklardan dolayı onları
normal insanlarla bir tutmayıp sevap ve mükafatlarını
başkalarından kat kat fazla verecektir. (Bütün bunların
hadislerde çeşitli delilleri vardır ki söz uzamasın diye
onları nakletmekten vazgeçiyoruz.)
Bu konuda hatırlatmak
istediğimiz son nokta şu ki, bir taraftan yaratıklar
arasında, bir taraftan da insanlar arasındaki bazı
farklılıklar, (eğer bizim amellerimizin bir sonucu değilse),
bunlar bir taraftan imtihan, bir taraftan da varlık aleminde
koyulan düzenin işlemesi için bir zarurettir. Yani olmasaydı
olmazdı. Hayat diye bir şey söz konusu olmazdı artık.
Örneğin her kesin eşit olarak erkek yaratıldığını, veya her
kesin kadın yaratıldığını, herkesin aynı zevkleri, istekleri,
kabiliyetleri paylaştığını, hep aynı şeylere merak sardığını
vs... düşünün. Hayat nasıl olurdu acaba? Evet bu
farklılıklar olacak ki hayat devam etsin. Tabi Allah-u Teala
her kese verdiği kadar veya güç ve imkan yetirdiği ölçüde
onlardan teklif istemiş ve o derecede onu imtihana tabi
tutmuştur, fazlasıyla değil. Zaten adalette de asıl ölçü
budur.
|
 |