Bismillahirrahmanirrahim
Soru-466: Muhaliflerin
masumiyete aykırı bir delil olarak ileri
sürdükleri bir iddia ise, güya Resulullah'ın
münafıkların başı Abdullah bin Übeyy'e cenaze
namazı kılmak istemesi, hatta kıldığı iddiasıdır.
Onlar, Tevbe suresinin 80 ve 84. ayetlerindeki
ifadeleri de bazı rivayetlere dayanarak buna delil
olarak göstermişlerdir. Böyle bir şey gerçekten
var mıdır? Yoksa bu çirkin iddiayı nasıl
yanıtlayabiliriz?
Cevap-466: Merhum
Allâme Tabâtabâî bahsi geçen ayetlerin tefsirinde
konuyla ilgili rivayetleri toplu halde zikredip
kapsamlı bir tahlilini yapmıştır ki bu iddialara
cevap olarak bu tahlilin zikredilmesinin yeterli
olacağı kanaatindeyiz:
"Onlar için Allah'tan ister mağfiret dile, ister
dileme. Onlar için yetmiş kere mağfiret dilesen de
yine Allah onları affetmeyecektir. Bu, onların
Allah'ı ve Resulünü inkâr etmelerinden dolayı
böyledir. Allah, böylesine baştan çıkmış fasıklar
güruhuna hidayet etmez."
"Ve onlardan biri ölürse asla namazını kılma ve
kabirinin başına gidip durma. Çünkü onlar Allah'ı
ve Resulünü tanımadılar. Ve fasık olarak can
verdiler." (Tevbe, 80
ve 84)
ed-Dürr'ül-Mensûr adlı tefsirde: "Onlardan...
hiçbirine asla namaz kılma" ifadesiyle ilgili
olarak Buhârî, Müslim, İbn Ebî Hâtem, İbn Munzir,
Ebu'ş-Şeyh, İbn Murdeveyh ve Beyhakî'nin ed-Delail
adlı eserde İbn Ömer'den şöyle rivayet ettikleri
belirtiliyor: "Abdullah b. Ubey b. Selul ölünce,
oğlu Abdullah Resulullah'ın (s.a.a) yanına geldi
ve babası için kefen olarak kullanmak üzere
gömleğini istedi. Peygamberimiz (s.a.a) gömleğini
verdi. Sonra babasının cenaze namazını kılmasını
istedi. Bunun üzerine Peygamberimiz (s.a.a) cenaze
namazını kılmak üzere yerinden kalktı.
Bu
sırada Ömer b. Hattab yerinden kalktı ve
Peygamberimizin (s.a.a) elbisesini tutup çekti ve
dedi ki: "Ya Resulullah, sen onun namazını mı
kılacaksın? Allah, münafıkların cenaze namazını
kılmanı yasaklamadı mı? Peygamberimiz (s.a.a) şu
karşılığı verdi: "Rabbim "Onlar için ister af
dile, ister dileme, onlar için yetmiş kez af
dilesen de Allah onları asla affetmeyecek"
buyurarak tercihi bana bıraktı. Ben de yetmiş
kereden fazla af dileyeceğim. (Ömer,) o bir
münafıktır dedi; (ama Resulullah dinlemedi) ve
onun cenaze namazını kıldı. Bunun üzerine yüce
Allah: "Onlardan ölmüş olan hiçbirisine asla
namaz kılma, onun kabri başında da durma"
ayetini indirdi. Bundan sonra peygamberimiz
(s.a.a) münafıkların cenaze namazlarını kılmadı.
Allame Tabâtabâî daha sonra şöyle devam ediyor: Bu
anlamı destekleyen başka rivayetler de vardır.
Hadis kaynaklarında yer alan bu rivayetler Ömer b.
Hattâb, Câbir ve Katâde'den aktarılmışlardır. Bu
rivayetlerin bazısında Peygamberimizin (s.a.a)
Abdullah b. Ubey'i kendi gömleğiyle kefenlediği,
vücuduna üflediği, bizzat kabrine inerek onu kabre
yerleştirdiği dile getiriliyor!
Yine
aynı eserde belirtildiğine göre, Ahmed, Buhârî,
Tirmizî, Nesâî, İbn Ebî Hâtem, en-Nahhâs, İbn
Hibbân, İbn Murdeveyh ve Ebu Nuaym el-Hilye adlı
eserde İbn Abbas'tan şöyle rivayet etmişlerdir:
"Ömer'in şöyle dediğini duydum: "Abdullah b. Ubey
ölünce, cenaze namazını kılması için
peygamberimizi çağırdılar. Peygamberimiz de
(s.a.a) namazını kılmak üzere ayağa kalktı. Namaza
durduğu sırada ona dedim ki: Şunu şunu ve şunu
söyleyen -onun geçmişinden örnekler veriyordum-
Allah'ın düşmanı Abdullah b. Ubey'in namazını mı
kılıyorsun?" Ben bunları söylerken Peygamberimiz
(s.a.a) bir yandan gülümsüyor, bir yandan da
diyordu ki: "Ey Ömer, uzak dur benden. Bu hususta
tercih bana bırakıldı, bana denildi ki: "Onlar
için ister af dile, ister dileme; onlar için
yetmiş kez af dilesen de..." Eğer yetmiş kereden
fazla af dilemem durumunda onun bağışlanacağını
bilsem, daha fazla dilerdim. Sonra cenaze namazını
kıldı. Kabrine konulup defin işlemleri
tamamlanıncaya kadar ona eşlik etti.
Ben
de kendime ve Resulullah karşısındaki cüretkâr
tavrıma hayret ediyordum. Allah ve Resulü daha iyi
biliyorlardı. Çok geçmeden şu iki ayet indi:
"Onlardan ölmüş olan hiçbirine asla namaz kılma;
onun kabri başında da durma." Bundan sonra
Peygamberimiz (s.a.a) vefat edinceye kadar hiçbir
münafığın cenaze namazını kılmadı.
Aynı
eserde belirtildiğine göre, İbn Ebî Hâtem eş-Şa'bî
kanalıyla Ömer b. Hattâb'ın şöyle dediğini rivayet
etmiştir: "İslâm'da bir kere ayağım kaydı, bir
daha o şekilde sürçmedi. Peygamberimiz (s.a.a)
Abdullah b. Ubey'in cenaze namazını kılmak istedi.
Ben de elbisesinden tutup engel olmaya çalıştım.
Dedim ki: Allah'a yemin ederim ki, Allah sana
böyle bir şey yapmayı emretmedi. Allah: "Onlar
için ister af dile, ister dileme; onlar için
yetmiş kez af dilesen de Allah onları asla
affetmeyecek" buyurmuştur. Peygamberimiz
(s.a.a) dedi ki: "Allah, onlar için ister af dile,
ister dileme..." demek suretiyle tercihi bana
bırakmıştır.
Resulullah (s.a.a) Abdullah b. Ubey'in mezarının
kenarında oturdu. Bu sırada insanlar, Abdullah b.
Ubey'in oğluna: Ey Habbâb, şunu yap, ey Habbâb
şöyle yap, diyorlardı. Peygamberimiz (s.a.a) dedi
ki: Habbâb şeytanın adıdır. Sen Abdullah'sın!...
Yine
aynı eserde belirtildiğine göre, Taberânî, İbn
Murdeveyh ve Beyhakî ed-Delâil adlı eserde İbn
Abbâs'tan şöyle rivayet etmişlerdir: Abdullah b.
Ubey, oğlu Abdullah'a dedi ki: Benim için
Resulullah'tan bir giysi iste ve o giysiyi bana
kefen yap. Benim cenaze namazımı kılmasını iste.
Oğlu Resulullah'ın (s.a.a) yanına gelerek şunları
söyledi: "Ya Resulullah, Abdullah'ın şerefini
biliyorsun. O kendisi için kefen olarak
kullanılmak üzere senin bir giysini, ayrıca senin
de onun cenaze namazını kılmanı istedi."
Bu
sırada Ömer dedi ki: "Ya Resulullah, Abdullah'ı ve
münafıklığını biliyorsun. Allah, onun cenaze
namazını kılmanı yasakladığı hâlde, namazını mı
kılacaksın?" Peygamberimiz (s.a.a): "Nerede
yasaklanmış?" diye sordu. Ömer şu ayeti okudu:
"Onlar için ister af dile, ister dileme; onlar
için yetmiş kez af dilesen de Allah onları asla
affetmeyecek?" Peygamberimiz (s.a.a) dedi ki:
"Bende yetmiş kereden fazla af dileyeceğim!" Bunun
üzerine yüce Allah şu ayeti indirdi: "Onlardan
ölmüş olan hiçbirine asla namaz kılma; onun kabri
başında da durma." Peygamberimiz (s.a.a) bu
ayetin indiğini Ömer'e bildirdi. Sonra Yüce Allah
şu ayeti indirdi: "Olar için af dilesen de,
dilemesen de birdir."
Allâme Tabâtabâî daha sonra şu tespitlerde
bulunuyor: Resulullah efendimizin (s.a.a) Abdullah
b. Ubey için af dilediği ve cenaze namazını
kıldırdığıyla ilgili rivayetler birtakım
çelişkiler, birbirini çürütmeler içermenin yanı
sıra, kendi içlerinde de birbiriyle
çakışmaktadırlar. Bu bakımdan ayetlerle
bağdaşmadıkları, hiçbir kuşkuya yer bırakmayacak
şekilde açıktır.
Birincisi: "Onlar için ister af dile, ister
dileme; onlar için yetmiş kez af dilesen de Allah
onları asla affetmeyecek" ifadesi gayet net
olarak ortaya koyuyor ki, ayet, münafıklar için af
dilemenin onlara bir yarar sağlamayacağını
vurgulama amacına yöneliktir. Peygamberimizi iki
şıktan birini tercih etmek üzere serbest bırakma
maksadına yönelik değildir. Kullanılan sayı
(yetmiş defa) da abartılı çokluk ifade etmek
içindir. Yoksa yetmiş sayısının bir özelliği söz
konusu değildir. Yani amaç yetmiş kereden fazla
bağışlama dilemenin affetme ümidini doğuracağı
mesajını vermek değildir.
Sonra
Peygamberimiz (s.a.a) ayetin bu anlamını
kavramamaktan, dolayısıyla ayeti kendisine sunulan
bir tercih imkânı gibi kullanmaktan, "Ben yetmiş
kereden fazla af dileyeceğim" demekten, bir
başkasının ona ayetin anlamını hatırlatmış
olmasından, buna rağmen, Allah, münafıkların
namazını kılmasını ve onlara yönelik diğer
eylemlerini yasaklayan bir başka ayet indirinceye
kadar bu cehaletinde ısrar etmekten münezzehtir. O
bu tür yakıştırmalardan uzaktır.
Kaldı
ki: "Onlar için ister af dile, ister dileme..."
..."Onlar için af dilesen de, af dilemesen de
birdir." ..."Onlardan ölmüş olan hiçbirine
asla namaz kılma" ifadeleri gibi, münafıklar
için af dilemeyi, onların cenaze namazlarını
kılmayı konu alan ayetler, onlar için af dileme ve
namaz kılma yasağını onların kâfirlikleriyle,
fâsıklıklarıyla gerekçelendiriyorlar. Hatta
müşrikler için af dilemeyi yasaklayan:
"Cehennem ehli oldukları onlara açıkça belli
olduktan sonra, akraba dahi olsalar, Allah'a ortak
koşanlar için af dilemek ne Peygambere yaraşır
nede inananlara." (Tevbe, 113) ayeti de af
dileme yasağını, onların kâfir oluşlarıyla ve
cehennemde ebediyen kalacak oluşlarıyla
gerekçelendiriyor. Böyleyken onlar için af
dilemenin ve cenaze namazlarını kılmanın caizliği
nasıl tasavvur edilebilir?
İkincisi: "Onlardan ölmüş olan hiçbirine asla
namaz kılma" ifadesinin de yer aldığı ayetler
grubunun akışı, bu ayetin Peygamberimizin Tebük
seferine çıktığı esnada ve henüz Medine'ye
dönmemişken indiğini gösteriyor; Hicretin
sekizinci yılında yani. Abdullah b. Ubey ise,
hicretin dokuzuncu yılında Medine'de ölmüştür.
Bütün bu gerçekler rivayet yoluyla bilinen kesin
olgulardır.
O
hâlde rivayetin birinde yer alan: "Resulullah,
Abdullah b. Ubey'in cenaze namazını kıldı, sonra
onun kabrinin başında da durdu. Bunun üzerine:
"Onlardan ölmüş olan hiçbirine asla namaz kılma"
ayeti indi" şeklindeki değerlendirme hangi
somut gerçeklere dayanıyor?!
Bundan daha ilginç olanı, önceki rivayetlerin
birinde yer alan şu ifadedir: "Ömer Peygamber'e
dedi ki: "Allah, münafıkların cenaze namazını
kılmanı yasakladığı hâlde, bu adamın namazını mı
kılacaksın?" Bunun üzerine Peygamberimiz (s.a.a)
dedi ki: "Allah, tercihi bana bıraktı." Ardından
yüce Allah: "...hiçbirine asla namaz kılma"
ayetini indirdi."
Daha
da tuhaf olanı, sunduğumuz rivayetlerin
sonuncusunda yer alan: "Onlar için af dilesen
de, af dilemesen de birdir" ayetinin inişiyle
ilgili açıklamadır. Bilindiği gibi bu ayet,
Münafikun Suresi'nde yer alır. Bu sure ise,
hicretin beşinci yılında, Mustalik oğulları
savaşından sonra inmiştir. Abdullah b. Ubey ise, o
sırada yaşıyordu. Üstelik bizzat Münafikun
Suresi'nde, onun: "Medine'ye döndüğümüzde üstün
olanlar alçak olanları oradan mutlaka
çıkaracaktır" sözü de aktarılmıştır.
Bazı rivayetlerde ve bu rivayetleri
desteklemeye yönelik yorumlarda deniliyor ki:
Peygamberimiz (s.a.a) Hazreç kabilesine mensup
bazı münafıkların kalplerini İslâm'a yöneltmek
için Abdullah b. Ubey için af dilemiş ve onun
cenaze namazını kılmıştır. Böyle bir şey olabilir
mi? Hz. Peygamber (s.a.a) münafıkların kalplerini
İslâm'a yöneltmek, onlara hoş görünmek uğruna
ayetlerin içerdiği apaçık hükümlere aykırı bir
tutum sergileyebilir mi? Kaldı ki, Yüce Allah,
böyle davranması durumunda kendisini şiddetle
cezalandıracağını belirtmiştir.
"O zaman, hiç şüphesiz sana hayatın
ve ölümün sıkıntılarını kat kat tattırırdık."
(İsrâ,
75) Demek
ki, bu rivayetler uydurmadır. Kitaba ters düşen bu
mevzu hadisleri elinin tersiyle itmek gerekir.
|