Advertisement

KEVSER YAYINCILIK

  Ana Sayfa / Soru ve Cevaplar

 

Bugün :  

Sık Kullanılanlara Ekle

 

Başlangıç Sayfası Yapın

 
 

Bismillahirrahmanirrahim

 

Soru-440: Benim sorum size şu yönde olacaktı. Ben İmam Ali filmini izledim. Orda 2. Halife’nin oğlu Hz. Ali’ye biat etmiyor ve Muaviye’nin tarafında savaşıyor. Sizce Ömer’in oğlunun biat etmemesinin sebebi nedir? Biat etmemesinin nedenini gösteren rivayetler var mıdır? Teşekkürler. Allah sizden razı olsun...

 

Cevap-440: Muhterem kardeşim, Übeydullah bin Ömer’in Hz. Ali’ye biat etmeyişinin kendisiyle mezara götürdüğü birçok sebebi olabilir ki biz bunları irdelemekten vazgeçiyor ve belgelerle ispatlanmış bariz bir sebebini zikretmeye çalışacağız. Bu sebep onun babasının öldürülmesi üzerine işlediği iki haksız cinayetle alakalıdır. Bu olay üzerine Hz. Ali’nin Übeydullah’a karşı tutumu, onun Hz. Ali hakkındaki tavrının en azından bir bariz sebebini oluşturmaktadır. Konunun daha iyi anlaşılması için önce, olayın detaylarını öğrenmemiz gerekir. 

Bilindiği üzere İkinci halife adı Ebu Lu’lu olan bir İranlı tarafından öldürüldü. (Ebu Lu’lu Muğire İbn-i Şu’be’nin kölesiydi.) “Halifenin öldürülmesi hadisesi İslam’ın adli mercileri tarafından takip edilmeli ve onun katilleri ilahi kanunlara göre cezalandırılmalıydı” meselesine değinmiyoruz. Ancak hiçbir zaman için halifenin oğlunun veya onun akrabalarından birinin katili kendince muhakeme etmesi ya da onu öldürmesi sahih olmaz. Lakin halifenin oğlu olan Übeydullah bununla da kalmayarak Hürmüzan isimli bir diğer İranlı’yı ve Ebu Lu’lu’nun kızı Cufeyne’yi ispat edilmiş bir suçları olmadan, güya bu cinayette parmakları olduğu gerekçesiyle öldürdü ve eğer onun elinden kılıç alınmasaydı Übeydullah Medine’de olan tüm esirleri öldürülecekti. Übeydullah’ın bu cinayeti, Muhacir ve Ensar arasında büyük kargaşalık çıkardı ve herkes Osman’dan Übeydullah’ın kısas edilmesini ve Hürmüzan ve Ebu Lulu’nun kızının intikamının alınmasını istedi.[1]Her şeyden önce Emir’el Müminin halifeden Übeydullah’ı kısas etmesini istedi ve ona şöyle buyurdu: “Öldürülmüş olan günahsızların intikamını Übeydullah’tan al, zira o büyük bir günaha bulaşmış ve günahsız insanların kanlarına girmiştir.” Ancak İmam (a.s) Osman’dan ümidini kesince Übeydullah’a dönerek şöyle dedi: “Eğer bir gün seni elime geçirirsem kısas edeceğim.”[2]

Osman’ın Übeydullah’ı kısas etmemesi yüzünden Müslümanlar büyük öfkeye düşmüşlerdi. Bu nedenle halife Übeydullah’ı olası bir tehlikeden koruyabilmek için onu Medine’den Kufe’ye gönderdi ve orada Übeydullah’a özel ve büyük bir mekan tahsis etti ki, bu topraklara “Kuveyfet’u İbn-i Ömer” (Ömer’in oğlunun küçük Kufesi) denilmektedir.

 

Gayri Meşru Mazeretler

Müslüman tarihçileri 3. Halife ve onun taraftarlarını korumak için işte böylesi saçma mazeretleri nakletmektedirler:

A-Osman Übeydullah hakkında meşveret ettiğinde Amr İbn-i As şöyle dedi: “Hürmüzan öldürüldüğünde Müslümanların halifesi sen değildin. Bu yüzden sen bu konuda mükellef değilsin.” Bu mazeretin cevabı çok açıktır. Evvela: Her halife mazlumun hakkını zalimden almakla görevlidir. Zulüm ister halifenin kendi döneminde olsun ister kendinden önceki dönemde, her halükarda o zalime gerekli olan ceza verilmelidir. Zira hak sabit ve ebedidir ve asla zamanın geçmesi ve halifelerin değişmesi bu konudaki yükümlülüğü kaldırmaz. Saniyen: Bu hadisenin gerçekleştiği dönemin halifesi bu cinayetin araştırılması emrini vermişti. İkinci halifeye oğlu Übeydullah’ın Hürmüzan’ı öldürdüğü haberi verilince o bunun sebebini sordu, oradakiler ise şöyle cevap verdiler: “Söylentiye göre seni öldürmesi için Ebu Lulu’ya emir veren şahıs, Hürmüzan imiş.” Halife şöyle dedi: “Gidin oğlumdan sorun, onun bu konuda şahidi varsa, Hürmüzan’ı kanı mübahtır ama böyle değilse Übeydullah’ı kısas edin.”[3]

Osman’ın kendisinden önceki halifenin verdiği hükmü icra etmesi gerekli değil miydi? Zira Übeydullah’ın bu konuda hiçbir şahidi yoktu.

B-Ebu Lulu’nun küçük kızı ve Hürmüzan’ın kanının haksız yere akıtıldığı doğrudur. Ancak varisi olmayan maktulün kanının velisi, Müslümanların halifesi olan şahıstır. Bu yüzden Osman makam ve derecesinden istifade ederek katili serbest bırakmış ve onu bağışlamıştır.[4]

Yukarıdaki mazeret de gayri meşru olan mazeretlerdendir. Zira Hürmüzan yeryüzünde bitmiş bir mantar değildi ki onun da bir akrabasının olabileceği tasvir edilemesin.

Tarihçilerin nakline göre Hürmüzan bir süre Şüşter’ın hükümdarlığını da yapmıştır.[5] Böyle bir şahsın varislerinin olmaması düşünülemez. Bununla birlikte şahsın varislerinin olmaması düşünülemez. Bununla birlikte halife onun varislerini araştırmak ve bu işi o kişiye bırakmakla yükümlüydü. Hepsinden önce Hürmüzan’ın varislerinin olmadığını farz etsek bile bu durumda onun malları ve hukuku Müslümanlara ait idi ve ancak Müslümanlar onun katilini bağışladıkları takdirde halife katili kısas etmekten el çekebilirdi. Fakat malesef olaylar bunun tersinde cereyan etti. Zira birkaç kişi dışında tüm Müslümanlar Übeydullah’ı kısas etme arzusundaydılar. Emir’el Müminin (a.s) ise tüm ısrarıyla Osman’a Übeydullah’ın kısas edilmesini, zira suçsuz bir müslümanı öldürdüğünü söylüyordu.[6]

Halife Übeydullah’ı serbest bırakmak için hazırlık yaparken İmam (a.s) buna itiraz ederek şöyle dedi: “Halifenin Müslümanlara ait olan hakları görmezlikten gelmeye hakkı yoktur.”[7] Buna ilaveten Ehli Sünnet’in fıkhına göre imam ve diğer evliyaların (anne, baba vb.) Katili kısas etmeye ya da ondan diyet almaya hakları vardır; ama onlar asla katili affetmek gibi bir hakka sahip değildirler. [8]

C-Eğer Übeydullah öldürülseydi Müslümanların düşmanları şöyle serzenişte bulunacaklardı: “Dün onların halifesi öldürüldü, bugüne onun oğlunu öldürüldüler.” [9]

Bu mazeretin de kitap ve sünnet nazarında bir değeri yoktur. Zira böylesine nüfuzlu bir kimsenin kısası Müslümanların iftiharına sebep olacak ve herkes şu hakikati anlayacaktı: “Müslümanların ülkesi adalet ve kanun ülkesidir. Bozguncular her makamda ve mevkide olsalar da adalete teslim edilirler ve asla böyle kimselerin nüfuzu adaletin icrasını durduramaz.” Asıl Müslümanların düşmanları, halifeler ve yöneticilerin ilahi kanunlar ile oyun oynadıklarını ve onların ilahi hükmü icra etmede heva ve heveslerini ön planda tuttuklarını görünce Müslümanlara serzeniş ederlerdi.

4-Diyorlar ki Hürmüzan’ın halifeyi öldürmede parmağı varmış. Zira Abdurrahman İbn-i Ebu Bekir’i şahitliğine göre “Ebu Lulu, Hürmüzan ve Cufeyne aralarında sessizce konuşuyorlardı. Sonra onlar birbirlerinden ayrılınca yere iki başlı olan bir hançer düştü ve bu hançerin kabzası onun ortasında idi. Halife de böyle bir hançerle öldürülmüştü.”[10]

Bu mazeret de İslam’a göre değersizdir. Zira bu olaya şahitlik edenin sadece bir kişi olması bir yanda kalsın, aralarında eskiye dayanan bir dostluk olan üç kişinin ( ki bu üç kişiden biri diğerinin kızıydı) bir araya toplanıp konuşmaları onların halifenin aleyhinde entrika çevirdikleri anlamına gelmez. Belki de Hürmüzan onları halifeyi öldürmekten vazgeçirmeye çalışıyordu? Zan ve şüphe üzerine bazı kimselerin öldürülmesi hiç doğru olur mu? Hiçbir mahkemede böyle ihtimali belgeler ve deliller kabul edilebilir mi?

İşte böyle gayri meşru mazeretler ile Hürmüzan’ın katili uzun müddet boyunca serbest kaldı. Fakat Hz. Ali ona şöyle demişti: “Eğer bir gün seni elime geçirirsem Hürmüzan’ın kısas hakkını senden alacağım.”[11] Sonunda İmam hilafet makamına geçince Übeydullah Kufe’den Şam’a kaçtı bunun üzerine İmam (a.s) şöyle buyurdu: “O bu gün kaçtı. Bunun üzerine İmam (a.s) şöyle buyurdu: “O bu gün kaçtı ama bir gün tuzağa düşecek.” Çok geçmeden Siffin savaşında Übeydullah, ya Hz. Ali ya Malik Eşter ya da Ammar Yasir (tarihçilerin ihtilafi nakline göre) tarafından öldürüldü.

Bu tarihi belgeleri dikkatle gözden geçiren bir kimse, bir nebze olsun, neden Übeydullah’ın Hz. Ali’ye biat etmediğini anlar.


 

[1] Tabakat-i İbn-i Saad, c. 5, s. 17 Beyrut askısı

[2] Ensab, Belazüri, c. 5, s. 54

[3] Sünen-i Beyhaki, c. 8  s. 61

[4] Sünen-i Beyhaki, c. 8, s. 61

[5] Kamusu’r-Rical, c. 9, s. 305

[6] Ensab Belazüri, c. 5, s. 24

[7] Kamusü’r-Rical, s. 9, s. 305

[8] el-Gadir c. 8, s. 141, Necef Baskısı

[9] Tarih-i Taberi c. 5, s. 41

[10] Tarih-i Taberi, c. 3, s. 42

[11] Ensab-ı Belazüri c. 5, s. 24

 

 
Site içi Arama


 

 

 

 

Go to top of page  Ana Sayfa | Kitap Listesi | Kıble Dergisi | Makaleler | Kadin ve Aile | Cocuklar Îçin | Soru Ve Cevap | Yazarlarımız |
Kur`an | Hadisler | Dualar | Şiirler | Ses ve Video | Programlar | Linkler  |  Îletişim için |

Copyright© 2000 Kevser Yayinlari Internet Hizmetleri. Tüm Haklari Saklidir Ayrintili bilgi almak için veya bize her konuda yazmak için, paragonxx@yahoo.de  'e mesaj yollayiniz. WWW.KEVSERNET.COM