Bismillahirrahmanirrahim
Soru-261:
Hocam, bazýlarý "Hz. Hüseyin (a.s.),
Kerbela'da sýkýþtýrýlýnca, Yezit ile anlaþmak istemiþ, "Beni
býrakýn gideyim" demiþ, ama onlar býrakmayýnca da baþka
seçeneði kalmadýðý için savaþmýþ. Bu sebeple, haksýzlýða karþý
baþkaldýran, taviz vermeyen, ölümü göze alan bir insan diye
bayraktarlaþtýrýlmasý doðru deðildir" sadedinde kelam
eylediler. Çünkü, anlaþma yolunu aramýþ ve baþka seçeneði
kalmamýþ, falan... Bu adamlara nasýl cevap verebiliriz?
Cevap-261:
Muhterem kardeşim, bir kimsenin söylediği
sözler ve gerçekleştirdiği eylemlerden asıl maksadının ne
olduğunu anlamak için onun o olayla ilgili bütün açıklama ve
tavırlarını dikkate alması gerekir. Örneğin siz Kur'an-ı
Kerim'in mesela şefaat konusuyla ilgili nihai görüşünü almak
isterseniz, bu konuda Kur'an'da bulunan bütün ayet ve
açıklamaları dikkate almanız gerekir. Yoksa bir ayeti
cımbızlayıp alırsanız, Kur'an'ın görüşüne tam ters bir görüş
ortaya çıkar. Örneğin şu ayet:
"Ve öyle
bir günden korunun ki, kimse kimsenin yerine bir şey ödeyemez,
kimseden şefaat da kabul edilmez, kimseden fidye de alınmaz ve
onlara hiçbir yardım da yapılmaz."
(Bakara, 48)
Şimdi biz sadece bu ayeti dikkate alırsak,
(haşa) Kur'an'ın şefaat inancını reddettiğini söylememiz
gerekir. Nitekim selefi düşünceliler, bir çok konuda
yaptıkları gibi bu konuda da bu yanlışı yapmışlardır. Oysa
şefaatle ilgili diğer ayetleri de dikkate aldığımızda, hem bu
ayetin gerçek tefsiri ortaya çıkar, hem de şefaat hakkındaki
Kur'an'ın nihai görüşü.
Hz. Hüseyin'le ilgili söylenenlere gelince,
benzer bir durum söz konusudur. Evet Hz. Hüseyin'in Emevî
ordusuna "Beni bırakın Medine'ye geri döneyim veya bu
topraklardan çıkıp başka yerlere (Emevi sultasının olmadığı
bir yere) gideyim" dediği bazı kaynaklarda nakledilmiştir.
Bunu söyleyip söylemediği tam sabit değildir. Ancak söylese
dahi bunu (haşa) korktuğu için veya mecbur kaldığı için
söylediğini söylemek için insanın tam anlamıyla kör veya cahil
veya garazlı marazlı birisi olması gerekir. Çünkü eğer öyle
olsaydı, hiç baştan bu yola çıkmaması gerekirdi. Eğer Hz.
Hüseyin ta Medine'deyken Yezid'in biat teklifine olumlu cevap
verseydi, değil herhangi bir sıkıntı yaşaması, tam aksine baş
tacı bile edilirdi! Aynı teklif Kerbela'da ve bizzat Aşura
gününde son ana kadar kendisine tekrarlandı. Ancak hepsini de
tereddütsüz bir şekilde reddetmiştir:
Medine'de şu cevabı vermişti Yezid'in
valisine:
"Eğer dünyada (benim için) bir sığınak ve gidecek bir yer
kalmasa dahi yine de Yezid b. Muaviye ile biat etmem..."
(Maktel-i Harezmi, c.1, s. 188)
Mekke'de haccını yarıda bırakarak Irak'a doğru
hareket ettiğinde şöyle seslenmişti Müslümanlara:
"Kim bizim
(hedefimiz) uğruna canını feda etmek istiyor ve Allah'a
kavuşmayı kendisine sükunet vesilesi olarak görüyorsa, bizimle
birlikte yola çıksın..."
(el-Luhuf, s.53)
Ve bilahare Kerbela'da biat ve teslimiyet
tekliflerine şu cevapları vermiştir:
"Allah'a
andolsun ki kanıma boyanmış bir şekilde Allah'a kavuşuncaya
kadar onların (Yezid ve âvânesinin) hiçbir davetine icabet
etmeyeceğim."
(Bihar'ul-Envar c.45, s.12)
"İzzetli
bir şekilde ölmek, zilletle yaşamaktan daha iyidir."
(Bihar'ul-Envar, c.44, s.192)
"Allah'a
andolsun ki, kendimi zillet ve alçaklığa asla teslim
etmeyeceğim."
(el-Luhuf, s.23)
"Ben
ölümden korkan birisi değilim. İzzete kavuşma ve hakkı ihya
etme yolunda ölüm, ne kadar da kolaydır. İzzete kavuşma
yolunda ölüm ebedi bir hayattır. Zilletle yaşamaksa hayatsı
bir ölümdür. Beni ölümle mi korkutuyorsun? Heyhat! Okun
hedefinden şaşmış, yanlış zanna kapılmışsın. Benim ölümden
korkum yoktur. Benim nefsim ölüm korkusuyla zillete boyun
eğmeği kabul etmekten daha büyüktür ve himmet ve hamiyetim bu
gibi şeylerden çok daha yücedir. Beni öldürmekten başka bir
şeye gücünüz yeter mi? O hâlde merhabalar olsun Allah yolunda
ölüme. Sizin benim azamet, izzet ve şerefimi yok etmeye asla
gücünüz yetmez..."
(Ehl'ül-Beyt, Tevfik Ebu İlim, s.448)
İmam (a.s)'ın yukarıdaki sözü söylediğini kabul
etsek dahi, bundan maksat, evvela o zalim guruha sonuna kadar
hucceti tamamlamak ve bütün bahaneleri yok etmek, son ana
kadar kan dökülmesini önlemek, en azından bu konuda artık
herhangi bir sorumluluğunun kalmadığını ve bütün sorumluluğun
karşı tarafa ait olduğunu gözler önüne sermek ve ihtimal de
olsa hidayet kabiliyetini henüz kaybetmeyen kimselerin geri
dönüşlerine ve hidayetlerine vesile olmaktı. Zaten İmam (a.s)
bu konuda elinden gelen her türlü çabayı sarfetmiş ve
defalarca onlara hutbe okumuş, kendini ve sahip olduğu konumu
ve faziletlerini saymış ve onların bulundukları batıl ve
şeytanî yoldan geri dönmelerini öğütlemişti. Nitekim bu
çabalar Hürrr-i Riyahî ve Zuhayr b. Kayn gibi bir kaç kişinin
tevbe edip İmam'ın ordusuna katılmalarına vesile olmuştur.
Evet, nur imamlarının asıl hedefi insanları hidayet etmek,
manevi bir tabib olarak onların hastalıklarını tedavi
etmektir. Dolayısıyla mümkün olan bütün vesilelerden istifade
ederek kan dökülmesini önlemeye çalışırlar. Savaş en son ve
zaruri çaredir. İmam Hüseyn (a.s)'ın yaptığı da bundan
ibaretti.
Evet bu kısa açıklamadan sonra ben size
yukarıda naklettiğim bir kaç söze ilaveten Hz. İmam
Hüseyin'in Medine'den çıktığı andan itibaren, şehadet anına
kadar söylediği tarihi sözlerinden bazı pasajları nakletmek
istiyorum ki basiretini kaybetmeyen ve vicdanı kararmayan bir
kimseye doğruları anlaması için bunların sadece bir kaçı yeter
ve artar bile. Ardından da isteğiniz üzere Hz. Hüseyin
(a.s)'ın fazileti hakkında bir kaç hadisi ilave edeceğim:
Hz.
Ali bin Hüseyin (a.s.) şöyle der: "Babam Hz. Hüseyin bin Ali
(a.s.) ile Kerbelâ’ya gidiyorduk. Nerede konaklasak, ne zaman
tekrar yola koyulsak hep Hz. Yahya bin Zekeriya’yı anıyor,
ondan söz ediyordu. Bir defasında; "Dünyanın Allah indinde ne
kadar değersiz olduğu, Yahya’nın başının Yahudi bir zinakâra
(fahişeye) armağan götürülmesinden bellidir." buyurdu."
(Bihar’ul-Envâr, c.45, s.298)
Medine'den
ayrılacağı sırada yazdığı vasiyetinin bir ölümünde şöyle
yazdı:
"Allah’ım! Sen de biliyorsun ki bizim kıyamımız, saltanat
hevesiyle veya dünya malına düşkünlüğümüz dolayısıyla
değildir. Amacımız, senin dininin işaretlerini diriltip egemen
kılmak, sana ait olan şu yeryüzünü ıslah edip her yerde huzur
ve güvenliği sağlamak, zulme uğrayan kullarını zalimlerin
şerrinden kurtarmak ve senin farzlarını, sünnetlerini ve
emirlerini uygulamaktır."
(Tuhef’ul-Ukul, s.243).
Ceddi
Resulullah'ın bir hadisine istinaden şöyle buyurmuştur:
"Ey insanlar!
Rasulullah buyurmuştur ki: Her kim; Allah'ın haramını helal
bilen, ahdini bozan, Rasulü'nün sünnetine muhalif olan,
kulları arasında zulüm ve haksızlıkla hükmeden zalim bir
yönetici görür, eliyle veya diliyle ona karşı durmazsa,
Allah-u Teâlâ onu o zalimi sokacağı yere (cehenneme) sokar."
(Maktel-i Harezmi, c.1, s.234)
Medine'den
çıkmadan söylediği sözlerinden:
"Hak üzere amel edilmediğini ve batıldan kaçınılmadığını
görmüyor musunuz? Böyle bir durumda, mü'min, Allah'a kavuşmayı
(şehit olmayı) istemekte haklıdır."
(Tuhef-ül Ukul, S.245)
Aşura günü Kays bin Eş’as; "Yezid’in emrine teslim ol."
deyince, İmam (a.s.) şöyle buyurdular: "Allah’a yemin ederim
ki, onursuz insanlar gibi davranıp size asla biat etmeyeceğim;
korkak köleler gibi er meydanından kaçmayacağım asla!"
(el-İrşad (Şeyh Müfid), s.216)
"Ölümden korkmak bana yakışmaz! Hakkı diriltmek ve izzete
kavuşmasını sağlamak yolunda ölüm ne kadar da kolaydır! İzzet
ve şeref uğruna ölmek, ölümsüz bir hayata kavuşmaktır;
zilletle ve şerefsizce bir hayat ise mutlak ölümden başka şey
değildir."
(Edeb’ül-Hüseyin, s.159, İhkak’ul-Hak’tan naklen)
Şair Farazdak’la
konuşurken İmam (a.s.) irticalen şu şiiri söyledi:
"Dünya hoş gibi
görünse de, ölümsüz cennet diyarı pek daha değerlidir!
Eğer şu vücutlar
bir gün ölmek için yaratılmışsa, kılıçların gölgesinde
şehadeti seçmek daha çok yaraşır insana!
İnsanoğlunun rızkı
Allah’ın takdiriyle belirlendiğine göre, rızk edinmek için
daha az hırs ve tamah göstermek yeğ değil mi?
Servet, bırakıp gitmek için toplanıp yığılıyorsa eğer,
insanoğlu bırakıp gideceği şeyde niçin bunca cimrilik etmede?"
(Keşf’ül-Gumme, c.2, s.240)
Şimdi Hz. İmam Hüseyin'in fazileti hakkında bir kaç hadis:
Hanbelî mezhebinin
imamı Ahmed bin Hanbel, kendi senediyle Ebu Sabit’ten naklen
Cabir’in şöyle dediğini rivayet eder:
"Ali’nin küçük oğlu Hüseyin camiye girdi; Hz. Resulullah
(s.a.a.) onu göstererek şöyle buyurdular:
"Cennet gençlerinin efendisini görmek isteyen,
Hüseyin’e baksın."
(İbn-i Kesir, el-Bidaye ve’n-Nihaye, c.8, s.206)
İbn-i Kesir, Tirmizi ve diğer tanınmış Ehl-i Sünnet
kaynaklarında Hz. Resulullah’tan (s.a.a.) şöyle
nakledilmiştir:
"Hüseyin benden, ben Hüseyin’denim; Allah Teala, Hüseyin’i
seveni sever. Hüseyin, resullerin temiz evlatlarındandır; o,
hayrın ve saadetin öncüsü ve sancaktarıdır."
(İbn-i Kesir, el-Bidaye ve’n-Nihaye, c.8, s.206, Tirmizi'den
naklen.)
Resulullah (s.a.a) buyurmuştur ki:
“Hüseyin bendendir, ben de Hüseyin’denim; Hüseyin’i seveni
Allah sevsin.”
(Sünen-i Tirmizi, c.5, s.324)
Yine şöyle buyurmuştur:
Kim, gök ehli yanında yeryüzü ehlinin en sevilenine bakmak
istiyorsa, Hüseyine baksın.”
(Menakıb-i İbn-i Şehraşub, c.4, s.73)
Resul-i Ekrem (s.a.a.) (İmam Hasan ve İmam Hüseyn'e işaret
ederek): Bunlar benim ve kızımın yavrularıdır. Ey Allah'ım!
Ben bu ikisini seviyorum; sen de onları sev ve onları
sevenleri de sev."
(Sünen-i Tirmizi, Kitab-ul Menakıb, Hasais-ün Nesai, s.220)
Ben Ali’nin
oğluyum, Haşim Oğulları’nın o temiz soylu yiğidinin hani; ve
sırf bu iftihar bile yeter elbet bana.
Peygamber soyunu
yürüten Fatıma, annemdir benim; kanat verilen Cafer amcamdır
benim.
Allah’ın Kitabı
bizim aramızda dosdoğru bir şekilde inmiştir; bizim
hidayetimiz ve vahyimiz dillere destandır.
Bütün insanlar
için Allah’ın emin ve güvenilir dayanak ve sığınağı biziz ve
bu hakikati gizli-açık daima söylemişizdir insanlara.
Kevser Havuzu’nun
sahipleri biziz; dostlarımızı bizzat Hz. Resulullah’ın
(s.a.a.) kadehiyle doyuracağız Kevser’e şüphesiz.
Bizim Şiamız insanlar arasında en aziz yârenlerdir;
düşmanlarımız ise kıyamet günü hüsrana uğrayacak
olanlardandır."
(Nefes’ül-Mehmum, s.219)
Allah'a emanet
olun.
|