KEVSER YAYINCILIK

  Ana Sayfa / Soru ve Cevaplar                                                                                                           Soru ve Cevaplar

Bugün :  

  Sık Kullanılanlara Ekle                                                                                                                                                                                                                                                         Başlangıç Sayfası Yapın
 

Bismillahirrahmanirrahim.

 

Soru-254: Hamd Allah’a, salat ve selamý ise sevgili nebisi Muhammed Mustafa (s.a.a), pak kýldýðý Ehlibeyt (a.s) ve karanlýklarda kendilerine onlarý rehber edinenlerin üzerine olsun.

Piri Aþk adlý eserde Ýmam (r.a)'in "Keþf-ul Esrar" adlý eseri veya bir çok konuþmasýnda olduðu gibi  "Velayeti Fakih" doktrinini gündeme getirdiðini ama bu konuyu ilk etapta ümmet ve ulema arasýnda ihtilaf çýkmasýn diye üstü kapalý bir þekilde gündeme getirdiðini ve insanlar bu mevzuu anlayabilecek kapasiteye ulaþtýklarýnda veya idrak ettikleri hakikatleri gerçek hayatta da uygulayabilecek düzeye geldiklerinde açýklama imkaný bulabildiði ifade ediliyor.Zahmet olmazsa eðer; sizden Ýmam'ýn gündeme getirdiði "Velayet-i Fakih" kavramý hakkýnda biraz detaylý bir bilgi alabilir miyim?

 

 

 

        

Cevap-254: Muhterem kardeşim, "Velayet-i Fakih" meselesi asırladır Şia uleması arasında tartışılan ve işlenen bir konudur. Dolayısıyla bahsettiğiniz kitap eğer öyle yazmışsa en azından eksik yazmıştır. Fakat bu konuda bir kaç hususa değinmemiz gerekir:

 

1- Adil ve şartlara haiz bir fakihin velayetinin aslı alimler tarafından kabul edilmekle birlikte (ki bu Ehlibeyt imamlarının hadislerine dayanıyor) bu velayetin sınırları ve yetki alanları hakkında bazı farklı görüşler (hadislerin yorumundan) ortaya çıkmıştır. Bu velayetin sınırları hakkında belki de en geniş düşünen ve en çok yetkiyi tanıyan kişi İmam (r.a) ve ondan sonra gelen talebeleri olmuştur. Öyle ki İmam (r.a) bir fakih için Resulullah ve masum bir İmam için geçerli olan mutlak velayetin aynısını fakih için de geçerli saymaktadır. Şu farkla ki onların velayeti asaletendir, fakihlerinki ise vekaleten. Eğer böyle olmazsa, gaybet zamanında İslam hükümeti kurmak ve yönetmek imkansız olur, buyurmaktadır. Her halükarda bunun geniş bahisleri vardır ki yerinde işlenmiştir. Bu konuda İmam'ın "Velayet-i Fakih" kitabına müracaat edebilirsiniz. Bu kitap yıllar önce İslam'da devlet ismiyle yayınlanmıştır.  

 

2- Yukarıdaki farkın yanı sıra, İmamın bu konuda ön plana çıkmasına sebep olan bir diğer husus, tarih boyunca Şia alimlerine söz konusu velayeti kullanma imkanının hemen hemen hiç doğmamış olması ve bu açıdan tabiri caizse bir nevi ümitsizliğin hakim olmasıydı. Dolayısıyla fakihler ve alimlerimizin çoğu velayetin mümkün olan kısıtlı boyutları üzerinde durmuş ve bahsetmişlerdir. İmam'ın (r.a) farkı ise her şeye rağmen bu velayetin bütün boyutlarını gündeme taşıması ve özellikle siyasi ve sosyal boyutlarını ön plana çıkarmasıydı. Bundan dolayı meselenin iç yüzünden haberdar olmayanlar bu teorinin ilk defa İmam tarafından icad edildiğini sanmaktadır. Oysa delil olmadan, ayet veya hadise dayanmadan bir fakihin kendi kafasından teori üretme yetkisi yoktur.

 

3- Fakihin velayeti hususunda delil gösterilen birkaç hadisi de burada örnek olarak size aktarmak istiyorum:

a) İmam Hasan Askerî (a.s)'dan şöyle nakledilmiştir: "Fakihlerden, nefsine hakim olan, dinini koruyan, heva ve hevesine muhalefet eden ve Mevla’sının emrine itaat eden  kimseye avam olanlar taklit etmeli, uymalıdırlar." (Vesâil-üş Şia, c.18, s.95)

 

b) İmam-ı Zaman Hz. Mehdi (a.f)'den şöyle nakledilmiştir: "(Gaybet zamanında) meydana gelecek hadiselerde ve sorunlarda, bizim hadislerimizi rivayet eden (onlarda uzman olan) kimselere müracaat edin. Zira onlar benim size olan huccetim, ben de Allah'ın huccetiyim onlara." (Kemâl-üd Dîn, c.2, s.484)

 

c) Ömer b. Hanzala diyor ki İmam Cafer Sadık (s.a.)'tan, bizim ashabımızdan olan iki şahıs arasında bir borç yahut miras hakkında anlaşmazlık vuku bulduğunda sultana (zalim yöneticiye veya onlar tarafından tayin edilmiş) hakimlere başvurmalarının hükmünü sordum; İmam (a.s) şöyle buyurdu: "Kim onlara hak veya batıl meselede baş vurursa tâğûta başvurmuştur ve aldığı şey kesin hakkı bile  olsa, haram olur. Çünkü tâğutun hükmüyle onu almıştır. Allah-u Teala buyurmuştur: 'Tâğutun önünde muhakeme olmak isterler, halbuki onu inkar etmeye emr olunmuşlar.' (Nisa, 60) 'Öyleyse ne yapsınlar', dedim; buyurdu ki: "Bizim hadislerimizi rivayet eden, helalimizi, haramımızı bilen ve hükümlerimizden haberdar olan birisini bulsunlar, ben onu size hâkim yaptım." (Vesâil-üş Şia, c.18, s.99)

 

 

 

 

Go to top of page  Ana Sayfa | Kitap Listesi | Kıble Dergisi | Makaleler | Kadin ve Aile | Cocuklar Îçin | Soru Ve Cevap | Yazarlarımız | Îletişim için |

  Kur`an | Hadisler | Dualar | Şiirler | Ses ve Video | Programlar | Linkler  |  

Copyright© 2000 Kevser Yayinlari Internet Hizmetleri. Tüm Haklari Saklidir Ayrintili bilgi almak için veya bize her konuda yazmak için, paragonxx@yahoo.de 'e mesaj yollayiniz. WWW.KEVSERNET.COM