Advertisement

KEVSER YAYINCILIK

  Ana Sayfa / Soru ve Cevaplar

 

Bugün :  

Sık Kullanılanlara Ekle

 

Başlangıç Sayfası Yapın

 
 

Bismillahirrahmanirrahim

 Soru-251: Selamun Aleykum Hocam, bir soruma verdiðiniz cevapta; "İrade bazen "Tekvini irade" (dönüşü olmayan kesin İlahi irade) anlamında kullanılmıştır. Ahzap suresindeki Tathir ayetinde olduğu gibi" cümlesini kullanmışsınız. Oysa ki ayette, Allah'ın iradesi direkt olarak Ehlibeyt'ten (a.s) "rics"i temizlemeye yönelik değildir. Bunu "yuzhibe" fiilinin başındaki "li" (için) edatından anlıyoruz. (Allah sadece sizden her türlü kiri gidermek ve sizleri tertemiz kılmak için (bunları, yani biraz önce Efendimiz (s.a.a)'in hanımlarından istenenleri) irade ediyor ey Ehlibeyt ) Değerli üstadlarımızın yaptıkları tefsirlere göre (mesela Cafer Murtaza Amili, Kasým 1993, Ehlibeyt Dergisi sayı: 2) Allah'ın iradesi, ayetin üst kısmındaki, Peygamber Efendimiz (s.a.a)'in hanımlarına bazı emirler vermeye yöneliktir. Bu ayetteki irade Efendimiz (s.a.a)'in hanımlarına bazı emirler, istekler vermeye yönelikse, bu irade nasıl " tekvini irade" olabilir? Buradaki "yuridullahe" ifadesinden "teşrii irade" anlaşılmaz mı? Ben, ayetin baþýndaki "innema" hasr edatýnýn kullanýlýþýndan yani sadece Ehlibeyt (a.s)'ýn kirlerden temizleniþinden ve sadece onlarýn (a.s) tertemiz kýlýnýþýndan, Ehlibeytin günahsýz olduðunu anlayabiliyorum. Fakat "yuridu" fiilinin "tekvini irade" anlamýnda kullanýlýþýný yukarýda bahsettiðim meselelerden dolayý anlayamýyorum. Bunu izah ederseniz memnun olurum. Allah'a emanet olunuz.

 

 

Cevap-251: Muhterem kardeşim, tathir ayetinin tefsirinde, daha doğrusu oradaki "Yuridu" lafzıyla ifade edilen irade hakkında iki görüş söz konusudur. Bunlardan birisi yaygın, diğeri ise bazı alimlerin özel görüşüdür. Gerçi sonuç olarak ikisinden de Ehlibeyt'in masumiyeti ve taharetleri kesin bir şekilde anlaşılmaktadır.

Bu iki farklı görüşün kaynağında tathir ayeti dediğimiz ve Resulullah (s.a.a)'in hanımlarıyla ilgili ayetin bir parçası olarak Kur'an'da bulunan ayetin Resulullah (s.a.a)'in hanımlarıyla ilgili bölümlerle bir ilişkisinin olup olmadığı, müstakillen veya onlarla birlikte inip inmediği hususudur.  Yaygın görüş bu ayetin müstakil bir ayet olup önceki bölümlerle bir alakasının olmadığı ve onlardan ayrı nazil olduğu, fakat sonradan Resulullah (s.a.a) vasıtasıyla veya halifeler zamanında Kur'an'ı toplayanlar vasıtasıyla oraya yerleştirildiğidir. Resulullah (s.a.a)'in yerleştirdiğini söyleyenler, bunun bir tedbir eylemi olduğunu ve iz kaybedip Kur'an'a yapılabilecek muhtemel tasarrufları önleme maksadı taşıdığını söylüyorlar. Tabi bunun Kur'an'ın tahriften korunacağına verilen ilahi garantiyle de bir çelişkisi yoktur. Zira Allah-u Teala'nın korumaya yönelik bit tedbiri de bundan ibarettir.  Bunun sonradan halifeler tarafından da buraya yerleştirilme ihtimali olduğunu da söyleyenler vardır. Onlar da yine bunun Kur'an'ın tahriften korunacağı vaadiyle çelişmediğini söylüyorlar. Zira Allah-u Teala Kur'an'dan bir şey eksilmeyeceği ve ona bir şey artırılmayacağı garantisini vermiştir; ancak ayetlerin yerlerinin düzenlenmesinde de böyle bir garantinin olduğu sabit değildir. Bunun bir benzeri olan ayet de Maide suresinin 3. ayetinin bir parçası olarak şu anda Kur'an'da gözüken “tekmil ayeti”dir ki mevzu olarak ayetin öncesi ve sonrasıyla bir ilişkisinin olmadığı kesindir. Tathir ayetinin aksine orada Ehlibeyt mektebi müfessirlerinin hepsi o ayetin öncesi ve sonrasından müstakil olarak, Gadir-i Hum gününde nazil olduğunu söylemektedirler. Onlar o ayette de tathir ayetinde müstakil olduğunu söyleyenlerin söylediğinin aynısını söylemektedirler. Her halükarda bu birinci ve yaygın görüşün savunucularının söyledikleridir. İşte bunlar bu ayette geçen iradenin tekvini irade olduğunu savunmaktadırlar. Yani iradenin direk olarak Ehlibeyt'ten ricsin uzaklaştırılmasına ve mutahhar kılınmasına yönelik olduğunu söylüyorlar.

İkinci görüş ise ayetin müstakil olmadığı ve önüyle, arkasıyla ilintili olduğunu varsayarak onlarla birlikte nazil olduğunu söylüyorlar. Böyle olunca da bu iki bölüm arasında makul bir irtibat ve ilişki olması gerekir. Onlar da bunun farkında oldukları için bu ilişkiyi şöyle izah ediyorlar; diyorlar ki Allah Resulü'nün zevcelerine yapılan uyarılar, Ehlibeyt'in taharetini garanti altına alma ve her türlü ricsi onlardan uzak tutmaya yönelik bir tedbirdir. Şöyle ki adeta onlara şöyle sesleniyor: Ey Resulullah (s.a.a)'in eşleri, siz öyle bir aileye mensupsunuz ki onlar her türlü ricten uzak tutulmaktadırlar. Sizin yanlışlarınız onlara leke getirebileceği için kendinize dikkat etmeniz gerekir. Bu yüzden de yaptığınız yanlışlara iki kat vebal alacaksınız.

İşte buradan hareketle mefhumu muvafakat olayından istifade ederek Ehlibeyt'in taharet ve masumiyetini delillendirmeğe çalışıyorlar. Mefhumu muvafakat şudur ki bir hükmün basit ve küçük bir mısdak ve fert için geçerli olduğundan hareketle eğer bu hüküm küçük ve önemsiz fertler için geçerli ise, o zaman daha büyük ve önemli mısdak ve fertler için geçerli oluşu daha kesin ve önemli hale gelir. Örneğin Kur'an-ı Kerim'de anne babayla ilgili, olarak "Onlara öf bile demeyin" emri vardır. Eğer anne babaya öf bile demek nehyediliyorsa, o zaman onlara hakaret etmek, eziyet etmek, zulüm yapmak, dövmek, sövmek gibi eylemlerin nehyi daha kesin ve önemli hal alır. Burada da durum aynıdır. Yani Ehlibeyt eğer Resulullah (s.a.a)'in zevcelerinden gelebilecek bir lekeden, ricsten uzak tutulmak isteniyorsa, bu onların kendilerinden kaynaklanabilecek kötülüklerden kesinlikle uzak tutulduklarının delilidir. Yoksa ikincisi olmadan birincisinin sağlanması için alınan tedbir anlamsız ve abes olur. Evet onlar ayette bulunan iradenin Resulullah (s.a.a)'in hanımlarının davranışlarıyla ilgili teşrii bir irade olduğunu söylüyor  ve "li" harfinden istifadeyle bu uyarılarla Ehlibeyt'e gelebilecek lekeler önlenmek isteniyor. Ancak bu iradeden önce Ehlibeyt'in temizliği için tekvini bir iradenin söz konusu olduğu, bunu da ayetteki "yuzhibe" ve "yutahhira" fiillerinden ve dolayısıyla muvafakat mefhumundan istifade ediyoruz diyorlar ve ekliyorlar: Bu vesileyle hem ayetin Ehlibeyt'in faziletiyle ilgili olduğunu ve onların masumiyet ve taharetlerine delil olduğu kanıtlanmış olur. Hem de ayetin siyak ve sibakı korunmuş olur ve ayetin müstakilliğini ispatlamak için uğraşmaya gerek kalmaz. 

İmkanım elverdiği ölçüde izah etmeğe çalıştım. Belki bazı nükteleri yine kaçırmış olabilirim. Tabi tarafların daha geniş izahları da var ve getirdikleri bir takım deliller, ama görüşleri özetle bundan ibaretti.

Allah'a emanet olun.         

 

 
Site içi Arama


 

 

 

 

Go to top of page  Ana Sayfa | Kitap Listesi | Kıble Dergisi | Makaleler | Kadin ve Aile | Cocuklar Îçin | Soru Ve Cevap | Yazarlarımız |
Kur`an | Hadisler | Dualar | Şiirler | Ses ve Video | Programlar | Linkler  |  Îletişim için |

Copyright© 2000 Kevser Yayinlari Internet Hizmetleri. Tüm Haklari Saklidir Ayrintili bilgi almak için veya bize her konuda yazmak için, paragonxx@yahoo.de  'e mesaj yollayiniz. WWW.KEVSERNET.COM