Bismillahirrahmanirrahim
Soru-121:
Hz. Ali'nin (a.s), kızı Ümm-ü Külsüm'ü 2. Halife Ömer b.
Hattab ile evlendirdiği iddiası doğru mu? Doğru değilse bunu
nasıl ispatlayabiliriz?
Cevap-121: Muhterem
kardeşim İslâm âlimlerinden bir çoğu bu olayın doğru
olmadığı ve bu konuda nakledilen rivâyetlerin uydurma olduğu
kanısındalar. Bunu reddeden büyük âlimler ve araştırmacılar
bu konuda geniş risaleler yazmış ve delillerini ortaya
koymuşlardır. Onlar söz konusu rivâyetleri teker teker ele
alarak onları senet ve muhteva açısından çürütmeğe ve bunun
bir düzmece olduğunu ispat etmeğe çalışmışlardır.
Böylesine
uzun araştırmaları böyle kısa yazışmalara sığdırmak zor ve
yorucu olabileceği için ben detaylara inmeden bu
araştırmalardan kısa bir rapor sunmakla yetineceğim:
a)-Rivâyetlerin senedi zayıf ve itibarsızdır. Zira bu
rivâyetlerin senetlerinde yer alan râvilerin bir çoğu bizzat
Sünnî ricâl âlimlerinin çok ağır ifâdeleriyle taz'if
edilmişlerdir ki biz her rivâyetin senedinden sadece bir
kişiyi seçip ismini vermekle yetineceğiz:
1-Ahmed
b. Abd-ül Cabbâr 2-Yunus b. Bükeyr 3-Amr b. Dinâr 4-Süfyan
b. Üyeyne 5-Veki' b. Cerrâh 6-İbn-i Cüreyh 7-İbn-i Ebî
Melike 8-Hişâm b. Sa'd 9-İbn-i Veheb 10-Musa b. Ali El-Lahmî
11-Ali b. Rabâh El-Lahmî 12-Akabe b. Âmir-il Cühenî
13-Atâ-ül Horâsanî 14-Muhammed b. Ömer El-Vâkidî
15-Abdurrahman b. Zeyd 16-Zeyd b. Eslem 17-Zubeyr b. Bekkâr
18-İbn-i Şehâb Ez-Zuhrî 19-Amir-üş Şa'bî 20-Ammâr b. Ebî
Ammâr 21-Abdullah-il Behiyy.
b)-Bu
rivâyetlerden hiçbirisi, ne Sahih-i Buhârî'de, ne de Sahih-i
Müslim'de nakledilmemiştir. Bir çok Sünnî ulemâsı, bir
rivâyetin bu iki kitapta nakledilmemesini, onun zayıf ve
itibarsızlığının delili olarak gösteriyorlar.
c)-Bu
rivâyetler sadece adı geçen iki kaynakta değil, Kütüb-i
Sitte'nin hiçbirisinde, hatta muteber bilinen Müsnetlerde
dahi (Müsned-i Ahmed b. Hanbel gibi) nakledilmemiştir. Yine
çoğu Sünnî âlimler, bu kaynaklarda nakledilmeyen rivâyetleri
muteber saymamaktadır; ama nedense bu muhteremler, bu ve
benzeri konulara gelince kendi prensiplerini hep unutuyorlar!!
d)-Rivâyetleri inceleyen herkes onlar arasında birbirini
yalanlayan, akıl almaz ihtilafların, hatta çelişkilerin
bulunduğunu açıkça görür. Bazı nakiller Emir-ül Mu'min'in
bizzat kendisinin kızının nikah işini üstlendiğini; bazısı
ise bu işi Abbâs İbn-i Abdulmuttalib'e bıraktığını öne
sürmektedir. Bazı rivâyetler bu işin Ömer'in bir takım
tehditlerinden sonra icbâren, bazısı ise gönül rızasıyla ve
ihtiyarî bir şekilde gerçekleştiğini söylüyor. Bazısında
Ömer'in bu evlenme neticesinde Fâtıma. Zeyd ve Rukayye
adında çocuklarının olduğunu, bazısı ise henüz zifaf
gerçekleşmeden Ömer'in öldürüldüğünü zikrediyor. Yine bazı
nakillerde sözü geçen Zeyd İbn-i Ömer'in çocuk sahibi olduğu,
bazısında ise çoluk-çocuk sahibi olmadan öldürüldüğü öne
sürülmektedir. Yine bazı nakiller, Zeyd'in anasıyla birlikte
öldürüldüğünü, bazısı ise anasının kendisinden sonra bir
müddet yaşadığını iddia etmiştir. Anası Ümm-ü Külsüm ile
aynı günde vefat eden Zeyd'e kimin cenaze namazı kıldırdığı
hususunda da değişik rivâyetler vardır; bazısı bu kişinin
Abdullah b. Ömer, bazısı Said b. Âs, bazısı da Sa'd b. Ebi
Vakkâs olduğunu kaydetmektedir. Yine bazı rivâyetler,
Ömer'in kırk bin dirhem mihir tayin ettiğini, bazısı dört
bin, bazısı da mihrin beş yüz dirhem olduğunu ileri
sürmüştür; buna benzer daha nice değişik ve çelişkili
nakiller söz konusudur. Böylesine çelişkili rivayetleri
kabul etmek akıl kârı değildir ve bu iddianın iptaline bunca
çelişki yeter aslında.
e)-Bu rivâyetlerde haysiyet ve
hamiyet sahibi insanların asla kabul edemeyeceği bir takım
iddia ve isnatlar mevcuttur ki ben bunlardan bir kaçına
değinip hükmü sizin insaf ve vicdanınıza bırakacağım:
Bazı rivâyetlerde şöyle
nakledilmiştir:
"Ömer, Ali b. Ebi Talib'ten
Ümm-ü Külsüm'ü kendisine tezvic etmesini istedi. Hz. Ali ise
o henüz küçüktür cevabını verdi. Ömer, ya Ebe-l Hasan dedi,
onu bana tezvic et. Kimse benim gibi onun kerametini
koruyamaz. Bunun üzerine, Hz. Ali 'O halde yanına
göndereceğim onu; eğer beğenirsen sana nikahlarım' dedi ve
bir hırkayla onu Ömer'in yanına göndererek ona 'Bahsettiğim
hırka budur işte' demesini istedi. Kız bunu ona söyleyince,
Ömer 'Babana söyle razıyım' dedi. Sonra elini uzatarak onun
ayağını açtı. Buna rahatsız olan Ümm-ü Külsüm 'Sen mi bunu
yapıyorsun dedi; eğer Emir-ül Mu'minin olmasaydın burnunu
kırardım senin.' Sonra da babasına gelerek durumu anlattı ve
'Beni kötü bir ihtiyarın yanına gönderdin' diye babasına
yakındı. Hz. Ali de 'Kızım o senin kocandır' dedi.
Bu rivâyetlerin bazısında Hz.
Ali'nin, kızına süslenip de Ömer'in yanına gitmesini
emrettiği de ilave edilmiştir.
Bazı rivayetlerde, kız Ömer'in
yanına geldiğinde onun ayağını açıp okşadığını, bazısında
bağrına bastığını, hatta bazısında onu öptüğünü
nakletmişlerdir!! Halbuki bütün kaynaklar, o sırada daha
nikah akdinin gerçekleşmediğinde müttefiktir!!
Ey
hamiyet ve vicdan sahipleri, Ali gibi hamiyet ve haysiyet
madeni olan birisinin, kendi namusu hakkında böylesine süfli
bir davranışta bulunabileceğine inanıyor musunuz ki hâşâ
kendi namusunu bu şekilde başkalarına peşkeş çeksin ve henüz
şer'î nikah kıyılmadan namusuna sarkıntılık yapılmasına göz
yumsun; hatta vesile olsun?! Siz kendi namusunuz hakkında
böyle davranır mısınız ki hamiyet ve takva sahiplerinin
önderine böyle bir şeyi layık göresiniz?!
Yine bu rivâyetlerin bazısında
şöyle diyor: "Hz. Ali bu evlilik konusunda iki oğlu Hz.
Hasan ve Hz. Hüseyin ile istişâre etti; onlar da 'O da bir
kadındır; seçme hakkı vardır' deyip muhalefet ettiler; ancak
babalarının kızarak küstüğünü görünce razı oldular."
Nasıl?!
Beğeniyor musunuz aziz kardeşim? Karar sizin. Bu rivâyetler
arasında, bunlar gibi daha nice gülünç ve utanç verici
nakillere rastlamanız mümkündür.
f)-Bu
rivâyetlerin bir çoğunda Ümm-ü Külsüm'ün, kardeşi İmam
Hasan'ın zamanında vefat ettiğini; hatta İmâm Hasan'ın da
kardeşi İmâm Hüseyin'le birlikte Ümm-ü Külsüm'ün cenaze
namazına katılıp imamın arkasında ona namaz kıldıkları
iddia edilmektedir; oysa bir çok tarihi belge, Ümm-ü
Külsüm'ün Kerbelâ vak'asına katıldığını, hatta Kufe ve
Şam'da hutbeler okuduğunu göstermektedir.
İşte bu
zikrettiğimiz ve zikretmediğimiz daha bir çok delile
dayanarak çoğu âlimler, bu rivâyetlerin uydurma olduğu
kanaatine varmışlardır.