Menüye git
3 -
Melekler ve Şeytanlar
Önceki bölümde (b-
bölümü) açıklanan görüşe göre, melek, insanı hayır ve saadete
yönelten doğal güçlere, şeytan ise insanı kötülük ve
mutsuzluğa yönelten tabii güçlere denir. Ama Kur’an-ı Kerim’in
açıklaması bu görüşün aksinedir. Kur’an-ı Kerim, melek ve
şeytanların duyu çerçevesine girmeyen gerçek bir varlık ve
idrak sahibi yaratıkları olduğunu bildirmiştir.
Bu konuyla ilgili olarak
2. maddede zikretmiş olduğumuz bir kaç ayet-i kerime’den
anlaşıldığına göre, melekler irade ve idrakle gerçekleşen
işleri yapmaya kâdir, inanç sahibi, müstakil
yaratıklardırlar. Değinmediğimiz daha başka ayetlerde de bu
konu açıklanmaktadır. Şeytanlara gelince, İblis’in Adem’e
secde etmemesi ve Allah’la onun arasında geçen konuşma
konusuna Kur’an’ın değişik surelerinde deyinilmiştir. İblis,
Allah-u Teâlâ’ya mukarreb olan makamdan atılınca şöyle diyor:
“Bütün Adem
oğullarını saptıracağım, ihlaslı kullarım hariç”
Allah’u Teâlâ ise,
cevapta şöyle buyurmaktadır:
“Cehennemi sen ve
sana uyanlarla dolduracağım.”
Bir amele ceza vermek
için ceza görenin idrak ve şuur sahibi olması gerektiği
açıktır. (Demek ki İblis, idrak sahibi bir yaratıktır).
Yine Allah-u müteal diğer
bir ayette, şeytanın insanları tehdit etmesi üzerine şöyle
buyurmaktadır.
İblis, insanlar
hakkındaki zannını gerçekleştirdi; mü’minlerden bir grup hariç
(herkes) ona uydular.”
Görüldüğü gibi bu ayet-i
kerime İblis’i zan ve düşünce sahibi bir yaratık olarak
nitelendirmiştir.
Yine diğer bir yerde
şöyle buyurmaktadır:
“Şeytan iş
bittikten sonra dedi: “Allah size vâde verdi, hak vade ve ben
size vâde verdim ve size verdiğim vâdeme hilaf ettim öyleyse
beni kınayacağınıza kendinizi kınayın.”
Belli olduğu gibi kınama
sadece idrak ve irade sahibi varlıklarla ilgili olabilir.
Yukarıda zikredilen
ayetler ve bu manada olan diğer bazı ayetler, şeytanı ancak
şuur ve müstakil irade sahibi bir varlığın nitelenebileceği
vasıflarla nitelendirmiştir. Böyle vasıflar tabii güçler
hakkında geçerli olamaz.
Melekler ve şeytanlar
hakkında zikrolunan ayetlerin benzeri daha çok ve açık bir
ifade şeklinde cin hakkında gelmiştir. Allah-u Müteal, kendi
baba ve anlarının iman çağrısına uymayarak iman getirmeyenler
ve Allah’ın dinini hurafe ve efsane sayanlar şöyle buyuruyor:
“Bunlar, öyle
kişilerdir ki, cinden ve insanlardan, daha önce gelip geçen
ümmetler içinde, onlara da azaba uğrayacaklarına dair söylenen
söz hak olmuştur. Şüphe yok ki onlar, ziyana uğramışlardır.”
Bu ayet gereğince cinler
de insanlar gibi çeşitli ümmetlere ayrılmakta ve insanlar gibi
mükellefiyeti, hayatı ve ölümü olan varlıklardır. Diğer bir
ayette şöyle buyurmaktadır:
“An o zamanı ki
hani cinlerin bir bölüğünü, Kur’an dinlesinler diye senin
bulunduğun tarafa yollamıştık; oraya gelince birbirlerine
susun demişlerdi; bitince de korkutmak için kavimlerine
dönmüşleri. Ey kavmimiz demişlerdi, gerçekten de biz Musa’dan
sonra indirilmiş bir kitap duyduk ki, önceki kitapları
gerçeklemede, gerçeği ve doğru yolu göstermede. Ey kavmimiz
icabet edin Allah’a çağırana ve inanın ona da suçlarınızın bir
kısmını bağışlasın ve sizi korusun elemli azaptan ve kim
icabet etmezse Allah’a çağırana, artık o yeryüzünde Allah’a
aciz bırakamaz ve ondan başka yardımcıları da yoktur.
Bunlardır apaçık sapıklığa düşenler.”
Cinlerin de insanlar gibi
irade, idrak ve yükümlülük sahibi müstakil varlıklar olduğu bu
kıssadan açıkça anlaşılmaktadır. Yine bu konuyu ispatlamada
geçen ayetlerden geri kalmayan başka ayetler de mevcuttur.
Kıyametler ilgili ayetler arasında bunun örneklerine
rastlanabilir.
|