KEVSER YAYINCILIK

  Ana Sayfa / Ku`ran-ı Kerim                                                                                               Kur`an-ı Kerim

Bugün :  

  Sık Kullanılanlara Ekle                                                                                                                                                                                                                                                                                Başlangıç Sayfası Yapın
 

Menüye git                                                                                                                                                                                                                                         

8 - Müfessire Göre Muhkem ve Müteşabihin Manası.

İslâm uleması muhkem ve müteşabihin manası hususunda büyük ihtilaflara düşmüşler. Bu konudaki görüşler incelenirse yirmiye yakın farklı görüşün olduğu görülür.

Asr-ı Saâdetten şimdiye kadar amelen müfessirler arasında geçerli sayılan ve itimat edilen görüş gereğince muhkem ayetleri, kendilerinden kastedilen manaları açıkça ve başka manalara karışmayacak bir şekilde anlatan ayetlere denir. Bu ayetlere inanmak ve onlarla amel etmek farzdır. Müteşabih ayetler ise zahirleri kasd olunmayan ayetlerdir.

Onların tevili olan gerçek maksatlarını ise Allah'tan gayri kimse bilemez. İnsan gücü, buna erişemez. Bu ayetlere ise iman etmeli, fakat onları izlemekten ve onlarla amel etmekten sakınılmalıdır.

Bu görüş Ehl-i Sünnet'te meşhurdur; Şiâ'da da aynı görüş kabul edilir. Fakat şu farkla: Şiâ alimlerine göre müteşabih ayetlerin tevilini Allah'tan başka Resul-u Ekrem (s.a.a) ve Ehl-i Beyt imamları da bilmektedir. Diğer mü'minler, müteşabih ayetlerin tevilini bilmemekte ve onların tevilini, açıklamayı Allah Tebârek ve Teâlâ, Resul-ü Ekrem ve imamlara ircâ etmeleri gerekir.

Fiilen müfessirlerin ekserisi tarafından bu görüş geçerli sayılmış ve itimat edilmiştir. Ama bir kaç yönden:

"O, öyle bir 'mabuttur' ki, sana kitap indirdi. Onun bir kısmı muhkem (manası apaçık) ayetlerdir. Ve bunlar kitabın temelidir. Diğer kısmıysa müteşabih (çeşitli manalara benzerlik gösterir) ayetlerdir. Yüreklerinde eğrilik olanlar, fitne çıkarmak ve onları tevil etmek için müteşabih olan ayetlere uyarlar. Halbuki onların tevilini ancak Allah bilir. Bilgide şüpheleri olmayacak kadar kuvvetli olanlarsa derler ki. 'biz inandık ona, hepsi de rabbimizdendir. Buna aklı tam olanlardan başkaları düşünemez."[1]

Ayet-i kerimesinin metni ve diğer Kur'an-i ayetlerin delalet üsluplarıyla bağdaşmıyor. Zira:

a) Kur'an-ı Kerim'de manasının belirlenmesi için herhangi bir yol bulunmayan ayetlerin mevcut olmamasının yanı sıra Kur'an, kendini "Nur", "Hidayet" ve beyan edici sıfatlarla vasıflandırmaktadır. Bu ise Kur'an-ı Kerim'in ayetlerinin asıl maksatlarını açıklaması bakımından müphem olmaları ile asla bağdaşmıyor:

 "Hala mı düşünmezler Kur'an'ı? Allah katından gayri bir yerden gelseydi onda birbirini tutmaz birçok şeyler bulurlardı."[2]

Kur'an, kendi üzerinde derinden düşünmeyi, her türlü ihtilafın ortadan kaldırılmasında etkili olduğunu bildiriyor. Halbuki meşhur görüş gereği, müteşabih ayetlerin ihtilafı herhangi bir tedbir ile çözülemez.

Müteşabih ayetlerden, gerçek anlamalarının belirlenmesi için herhangi bir yolun olmadığı, Ha, Mim. Elif, Lam, Ra. Elif, Lam, Mim. ve benzeri sure başlığı olan mukattaa harflerin kast edildiği söylenebilir.

Fakat şuna dikkat edilmelidir ki, ayet-i kerimede müteşabih ayetler, muhkem karşısında müteşabih diye nitelenmiştir. Bu ifade ise söz konusu müteşabih ayetlerin sözlü anlatım kısmından olduğunu gösterir. Fakat şu farkla ki müteşabih ayetlerin bir manaya sahip olmalarıyla birlikte gerçek ile gerçek olmayan manalarıyla arasında karşıma vardır. Oysa sure başlığı olan mukattaa harflerin, böyle bir lafzı anlamları yoktur.

Ayrıca ayetin zahirinden anlaşılan şudur ki, haktan yüz çevirip doğru yoldan sapanlardan bir grup, halkı saptırma ve halk arasında fitne çıkarmada, müteşabih ayetlerden yararlanıyorlar. Oysa İslâm'da, bir kimsenin surelerin başlangıç harflerinden bu gibi bir su-i istifade de bulunması duyulmamış ve böyle bir su-i istifadede bulunanlar ise, yalnız surelerin başlangıç harflerinden değil belki bütün Kur'an'ın izahatından yararlanmışlardır.

Bazıları ise, mezkur ayette söz edilen müteşabihin tevilinin, meşhur bir kıssaya işaret olduğunu söylemişlerdir.[3]

Bu kıssaya göre Yahudiler, surelerin başlangıç harflerinden, İslâm'ın bekası ve devamı müddetini saptamak istemiş, Resul-ü Ekrem (s.a.a) ise, surelerin başlarını birbirinin ardı sıra okumakla, onların hesabını altüst etmiştir. Bu görüş de tutarsız bir görüştür. Zira bu rivayet doğru olduğu taktirde bile Yahudilerden bazısı tarafından ileri sürülen bu mesele, aynı toplantıda da cevabını almıştır.

Bu olay, âyet-i kerimede müteşabih konusuna verilen önem kazanabilecek derecede ehemmiyetli değildir. Ayrıca Yahudilerin sözlerinde fitne de yoktu. Çünkü, eğer bir din hak ise, geçici, yani nesh edilebilir olmasının, onun hak oluşuna bir zararı olamaz. Nitekim semavi dinler İslâm'dan önce aynı vaziyetteydiler. Ve hak idiler.

b) Bu söz âyet-i kerime'deki "Tevil" kelimesinin, zahir olmayan anlamına gelmesini ve sadece müteşabih ayetlere ait olmasını gerektirir. Oysa her iki konu da doğru değildir. Biz, "tevil" ve "tenzil" hakkında ilerde yapacağımız değerlendirmede, evvela, tevil'in Kur'an örfünde, lafzın delalet ettiği lügat anlamı kısmından olmadığını, saniyen, tevil yalnızca müteşabih ayetlere mahsus değil, ister muhkem ve ister müteşabih olsun Kur'an-i ayetlerin hepsinin tevilleri olduğunu açıklayacağız.

c) Ayet-i kerimede muhkem ayetler, kitabın anası cümlesiyle vasıflandırılmıştır. Bunda ise muhkem olan ayetlerin, kitabın ana hatlarını, diğer ayetlerinin ise bunlara uygun teferruatları içerdiği çıkarılmıştır. O halde müteşabih ayetlerin, anlam ve maksat bakımından muhkem ayetlere dönmeleri, bunun zorunlu gereğidir. yani müteşabih ayetlerin manasının daha da açıklanması için onları muhkemata ircâ etmek ve muhkematın yardımı ile gerçek anlamları çıkarmak gerekir.

Bu yüzden Kur'an-ı Kerim'de gerçek anlamının anlaşılması imkansız olan bir tek ayet bile yoktur. Kur'an-i ayetler, ya muhkemat gibi, doğrudan doğruya muhkemdirler; veya Muteşabihat gibi, doğrudan doğruya muhkemdirler. Sure başlıkları mukattaa harflere gelince, lügat bakımından bir lafzı anlam taşımadıklarından muhkem ve müteşabih sınıflandırılmasına girmezler.

Bu konuda yine: "Neden Kur'an üzerinde düşünmüyorlar, kalpleri mi mühürlenmiştir?"

'Neden Kur'an üzerinde düşünmüyorlar. Eğer Kur'an Allah katından gayri bir yerden olsaydı, onda bir çok çelişki bulurlardı." ayetlerinin taşıdığı anlamların, umumundan anlaşılır.


 

[1] - Âli İmran/7.

[2] - Nisa/82.

[3] - Tefsir-i Eyyaşi c. 1 s. 16 ve Tefsir-i Kummi Bakara Suresinin başlangıcı, Tefsir-i Nur’us-Sagaleyn c. 1 s. 22.

 

 

Go to top of page  Ana Sayfa | Kitap Listesi | Kıble Dergisi | Makaleler | Kadin ve Aile | Cocuklar Îçin | Soru Ve Cevap | Yazarlarımız | Îletişim için |

  Kur`an | Hadisler | Dualar | Şiirler | Ses ve Video | Programlar | Linkler  |  

Copyright© 2000 Kevser Yayinlari Internet Hizmetleri. Tüm Haklari Saklidir Ayrintili bilgi almak için veya bize her konuda yazmak için, paragonxx@yahoo.de 'e mesaj yollayiniz. WWW.KEVSERNET.COM