Menüye git
4-
Kur'an-ı Kerim İfadesinde Müstakildir
Kelam çeşidinden olan
Kur'an-ı Kerim, diğer normal kelamlar gibi kendisinden kast
olan manayı ifade ediyor. Bu anlatımında bir eksikliği ve
gizliliği yoktur. Kur'an-ı Kerim'in bu Arapça kelimelerden
anlaşılan manasından başka kelime itibariyle başka bir anlam
da taşıdığına dair, ayrı bir delil de mevcut değildir.
Bundan dolayı da:
"Kur'an-ı Kerim'in anlatımı, eksik ve kapalı değildir"
diyoruz. Zira Arapça'yı bilen herkes, âyet-i kerimelerin
manalarını, Arapça olan diğer cümlelerin manalarını anladığı
gibi anlamaktadır.
Bundan başka Kur'an'da
bir çok ayetlerin Beni İsrail, mü'minler ve küffâr gibi özel
taifeleri ve bazen de bütün halkı muhatap alarak, onlara kendi
maksadını sunup aktarmaya çalıştığını ve bazı ayetlerinde de
inkarcılara meydan okuyarak, Kur'an'ın, Allah'ın kelamı
olduğundan şüpheleri varsa, onun benzerini getirmelerini
istediğini görüyoruz. Açıktır ki, belli bir anlamı olmayan
kelimeler vasıtasıyla halkla konuşmak, onlara hitap etmek
imkansızdır. Yine anlaşılır bir manası olmayan bir şeyin
benzerini getirmeyi, halka teklif etmek de makul değildir.
Bundan başka Allah
Tebârek ve Teâlâ buyuruyor ki:
"Ne diye Kur'an'ı,
iyice bir düşünüp taşınmazlar. Yoksa kalplerinde kilitler mi
var?"
Ve yine buyuruyor:
"Acaba Kur'an'ı
düşünmüyorlar mı? Eğer o Allah'tan başkasının katından
olsaydı, kuşkusuz içinde bir çok şeyler (çelişkiler,
ihtilaflar) bulurlardı."
Mezkur ayetler, Kur'an'ın
üzerinde derin düşünmenin mümkün olduğunu ve böyle bir derin
düşüncenin ilkel ve basit bakışlarla ayetler arasında olduğu
sanılan çelişkileri çözdüğünü açıkça bildirmektedir.
Malumdur ki; eğer
ayetler, kendi manalarını açıkça belirtecek olmasalardı,
onların üzerinde durup tefekkür etmek ve yine dikkatli
düşünmelerle onların zahiri ihtilaflarının giderilmesi bir
anlam taşımazdı. Kur'an-ı Kerim'in zahiri manasının hüccet
olmasını reddedecek başka bir delil yoktur. Bazıları,
Kur'an'ın asıl maksadını anlamak için, Resul-ü Ekrem'in veya o
hazretle değerli Ehl-i Beyt'in beyanlarına baş vurmak
gerektiğini söylemişlerdir. Ama bu söz kabul olunmaz. Çünkü
Hz. Muhammed (s.a.a) ve Ehl-i Beyt imamlarının sözlerinin
hüccet olduklarını, bizzat Kur'an dan öğrenmek gerekir. Buna
göre Kur'an'ın açılamalarının hüccet olmasının, onların
beyanatlarına bağlı oluşu nasıl tasavvur edilebilir? Hatta
temelde risalet ve imameti ispat etmek için bile, nübüvvet
senedi olan Kur'an'a başvurmalıyız.
Elbette bu
söylediklerimizin, Resul-ü Ekrem (s.a.a) ve Ehl-i Beyt
imamlarının Kur'an-ı Kerim'in zahirinden anlaşılmayan dini
kanun ve ahkamın inceliklerini beyan etmeye vazifeli
olmalarıyla, bir çelişkisi yoktur.
Ehl-i Beyt imamları,
Kur'an-i maârifi öğretmek makamına sahip idiler. Buna
aşağıdaki ayetler delalet ediyor:
"... Halka onlar
için nazil olanları açıklaman için, sana da zikri (Kur'an'ı)
indirdik..."
"... Ve peygamber
bize ne verirse onu alın. Ve neden sakınmanızı emrederse ondan
vazgeçin..."
"Biz her
peygamberi, ancak Allah'ın izniyle ona itaat edilsin diye
gönderdik..."
"O bir mabuttur ki,
ümmiler (Mekkeliler veya okuryazar olmayanlar) içinden
kendilerinden bir peygamber göndermiştir. Onlara ayetlerini
okumaktadır. Ve onları tertemiz bir hale getirmektedir. Ve
onlara kitap ve hikmeti öğretmektedir."
Bu ayetler mucibince Hz.
Muhammed (s.a.a) Şeriâtın tafsilat ve teferruatının bir
açılayıcısı ve Kur'an-ı Kerim'in ilahi bir öğreticisidir.
Mütevatiren nakledilen Sekaleyn hadisi gereğince de, Resul-ü
Ekrem Ehl-i Beyt imamlarını, mezkur vazifelerde kendisinin
vekilleri olarak tayin etmiştir. Fakat bu, diğerlerinin de
hakiki muallimlerden (Hz. Muhammed ve Ehl-i Beyt İmamlarından)
öğrendikleri yöntemlere baş vurarak, Kur'an-ı Kerim'in beyan
etmek istediği manaları, ayetlerin zahirinden anlamaları ile
çelişmez.
|