Menüye git
19-
Araştırmanın Sonucu
Geçen bölümden eldi
edilen sonuç şundan ibarettir:
Kur’an’ın gerçek tefsiri,
ayetlerde tedebbür etmek (derince düşünmek) ve bir ayetin
açıklanması için ilgili diğer ayetlerden yararlanmakla elde
edilen tefsirdir. Başka bir ifadeyle Kur’an ayetlerinin
tefsirinde altta açıklanacak üç yöntem mevcuttur:
1- Belli bir ayeti
yalnızca ele alıp ilmi ve gayri ilmi mukaddimelere ve kendi
fikri gücümüze başvurarak onu tefsir etmek.
2- Belli bir ayeti o
ayetle ilgili olarak masum’dan gelen bir hadise dayanarak
tefsir etmek.
3- Bir ayeti onda
tedebbür etmek ve ilgili bütün ayetlere müracaat ederek
toplamından bir anlam çıkarmaya çalışmak ve mümkün olduğunda
hadiselerden de yararlanmak suretiyle tefsir etmek.
İşte bu üçüncü yolun,
geçen bölümde doğruluğunu ispatladık. Bu yönteme peygamberin
ve Ehl-i Beyt’in öğretisinde de deyinilmiştir. Peygamber
(s.a.a) buyuruyor ki:
“Kur’an’ın ayetleri
birbirini tasdik edecek şekilde nazil olmuştur.”
Ve Hz. Emir-ül Mü’minin
Ali (s.a.a) de buyuruyor ki:
“Kur’an’ın ayetleri
birbirini açıklıyor ve birbirine şahadet ediyor.”
Yukarıdaki açıklamadan
anlaşıldığı gibi bu yöntem, “Kim, Kur’an’ı kendi
görüşüne uydurarak tefsir ederse, ateşte kendi yerini
hazırlamaktadır.” diye buyuran meşhur nebevi hadiste
nehyedilen yönteme dahil değildir. Çünkü bu yöntemde Kur’an,
Kur’an’la tefsir ediliyor, kişilerin görüşleriyle değil.
Birinci yöntem güvenilir
bir yöntem değildir; gerçekte üçüncü yöntemle uyuşmadığı
yerlerde hadiste nehyedilen “tefsir bir-rey” kısmındandır.
İkinci yöntem eskiden
beri tefsir alimlerinin uyduğu bir yöntemdir, öyle ki asırlar
boyunca tefsir sahasında bu yöntem uygulanmıştır. Şimdi bile
Şia ve Ehl-i Sünnet’in muhaddisleri (ehbariler) bu yönteme
uyarlar.
Bu yöntem sınırsız bir
ihtiyaç karşısında sınırlı ve dar kalmaktadır. Biz Kur’an’daki
altı bin bir ka yüz ayetle ilgili olarak yüzlerce hatta
binlerce ilmi ve gayri ilmi sorularla karşılaşıyoruz. Bu soru
ve müşküllerin cevabını nerede aramalıyız?
Acaba hadiselere mi
müracaat edilmeli? Oysaki Ehl-i Sünnet’in naklettiği ayetlerin
açıklanmasıyla ilgili nebevi hadislerin sayısı ancak 250’yi
bulmaktadır; hele bunların da çoğu, zayıf ve atılmış
hadislerdir. Gerçi Ehl-i Beyt’ten bize ulaşan hadisleri de
dikkate alacak olursak o zaman hadislerin sayısı binlere varır
ve bunların içerisinde dikkate değer ölçüde güvenilir hadisler
de mevcuttur. Ama, yine de bu hadsiz hesapsız soruların tümüne
yetecek derecede değildir. Üstelik bir çok ayet vardır ki
onunla ilgili ne Ehl-i Sünnet’te ve ne de Şia’da bir hadis
mevcut değildir.
Bir ayetin anlamının
açıklığa kavuşması için ortaya atılan bu gibi sorular
karşısında diğer ilgili ayetlerden istifade etmek mi gerekir
yoksa araştırmayı bir kenara bırakarak ilmi ihtiyacı cevapsız
mı bırakmalıyız? Ancak bu ikinci şıkkı tutarsak o zaman şu
ayeti kerimelerin güneş gibi apaçık anlamlarını ne yaparız?
“Biz sana kitabı,
her şeyin açıklayıcısı olarak gönderdik.”
Ve
“Acaba Kur’an
üzerinde iyice düşünmezler mi?”
Ve
“O bir kutlu
kitaptır ki sana ayetleri üzerinde iyice düşünmeleri ve akıl
sahiplerinin öğüt almaları için indirdik.”
Ve
“Şu Kur’an’ı
iyice düşünmezler mi? Yoksa evvelce gelip geçen atlarına
gelmeyen bir şey mi geldi onlara?”
Bu gibi ayetlerin anlamı
ne olacaktır? Hz. Resul-i Ekrem (s.a.a) ve Ehl-i Beyt
imamlarından nakledilen bir çok kesin hadis vardır ki; fitne
ve müşkülatlarla karşılaşıldığında Kur’an’a müracaat etmeyi
tavsiye ediyor. Bu hadislerin faydası ne olur. Çünkü bu görüş
kabul edilirse bir çok ayette umumi bir mükellefiyet olarak
telakki edilen Kur’an’da iyi düşünmek (tedebbür etmek) yersiz
olur.
Ayrıca Ehl-i Sünnet’e
göre Hz. Resul-ü Ekrem (s.a.a) den nakledilen hadisler ve
Şia’ya göre Hz. Resul-ü Ekrem (s.a.a) ve Ehl-i Beyt İmamları
(s.a.a) nadan rivayet edilen mütevatir hadisler gereğince
hadislerin Kuran-ı.
Bu hadisler gereğince, hadis Kur’an’a tatbik edilmeli ve eğer
Allah’ın kitabıyla muvafıksa, kabul edilip ona uygun hareket
edilmelidir. Yok eğer Kur’an’a aykırı olursa geçersiz
sayılmalıdır.
Dolayısıyla bu hadislerin
mazmunu, ifade ettiğim an, Kur’an ayetinin kendi madlullarına
(beyan etmek istedikleri şeye), delalet etmeleri ve ayetin
neticesi (ayet tefsir) nin geçerli olması halinde doğru
olacaktır. Nitekim ayetin madlulunun neticesi eğer hadisle
belirlenecek olursa o zaman hadisin Kur’an’a sunulmasının öyle
geçerli bir anlamı kalmayacaktır.
Açıklanan bu hadisler
Kur’an-ı Kerim’in ayetlerinin diğer kelam gibi manaya delalet
ettiğine dair güzel bir delildir. Öyle ki hadisler bile işin
içine karıştırılmaksızın ayetlerin delalet ettiği şey başlı
başına bir hüccettir.
Geçen bahislerden şu
nokta iyice anlaşıldı ki, müfessirlerin vazifesi, Hz.
Peygamber (s.a.a) ve Ehl-i Beyt İmamları’nın (s.a) Kur’an
tefsiriyle ilgili hadislerine müracaat edip onların Kur’an
tefsirinde ortaya koydukları yöntemi bellemek ve sonra Kur’an
ve sünnetten anlaşılan sözkonusu yöntemle ayetlerin tefsirini
ortaya koymaktır. Bu arada ayetin tefsiriyle ilgili olarak
nakledilmiş hadislerden ancak ayetin manasına muvafık olanlara
itibar edilmelidir.
|