KEVSER YAYINCILIK

  Ana Sayfa / Ku`ran-ı Kerim                                                                                               Kur`an-ı Kerim

Bugün :  

  Sık Kullanılanlara Ekle                                                                                                                                                                                                                                                                                Başlangıç Sayfası Yapın
 

Menüye git                                                                                                                                                                                                                                         

11 - Müfessir ve Alimlerce Te'vilin Manası

Müfessirler ve ulema arasında, tevil manası hakkında büyük bir görüş ayrılığı vardır. Ulemanın konu hakkındaki sözleri incelenirse, ondan fazla görüşün ileri sürüldüğü görülür. Fakat meşhur olanı iki tanedir:

a) Tevil ile Tefsirin Eş Anlamlı Olduğunu İleri Süren Eski Alimlerin Görüşü:

Bu görüşe göre tevil bir kelamdan anlaşılan manaya denir.

Bu görüşe göre bütün Kur'an ayetlerinin tevili vardır. Ancak

"Tevilini Allah'tan başka kimse bilmez." gereğince, müteşabihatın tevilini yalnız Allah bilir.

Bu sebeple eski alimlerden bazısı, müteşabih ayetlerin sadece sure başlıkları olan mukattaa harfleri olduğunu ileri sürmüşler. Çünkü bu mukattaa harflerden başka, tefsiri olmayan, zahiri bir anlamı bulunmayan ayet, Kur'an'da söz konusu değildir. Biz geçmiş bölümlerde, bu görüşün yanlış olduğunu açıklamış bulunuyoruz.

Bilahare Kur'an-ı Kerim, müteşabih ayetlerin tevilini, Allah-u Teâlâ'den başkasının bilemeyeceğini bildiriyor. Oysa Kur'an'da anlaşılır zahiri bir anlamı meçhul olan bir ayet yoktur. Sure başlıklarındaki mukattaa harflerini de müteşabih olarak nitelemek mümkün olmadığından, eski ulemanın bu görüşü, sonraki alimler tarafından reddedilmiştir.

b) Müteahhir (sonraki) Ulemanın Görüşleri:

Bu alimlere göre tevil, kelamdan kast edilen zahiri anlamın dışındaki bir anlamdır. Binaenaleyh genel anlamda Kur'an ayetlerinin, tevili yoktur. Tevili olan ayetler, sadece müteşabih ayetlerdir. Bunların zahiri anlamlarının aksine olan anlamlarını Allah'tan gayri kimse bilemez. Gelmek, oturmak, sinirlenmek, teessüf duymak ve maddiyatla ilgili diğer şeyleri, Allah'a nisbet veren ayetler veya Allah'ın elçileri ve masum peygamberlere günah nisbet veren ayetler, bu türden sayılırlar.

Bu mezhep, fiilen o kadar yaygınlaşmış ki; şu anda "zahire aykırı mana" tevil kesilmesinin ikinci hakiki anlamı halini almıştır. Kelamı tartışmalarda da, Kur'an ayetlerini, delil ile, zahiri anlamından çıkararak, zahirine aykırı manaya yorumlamak diye anılan yönteme tevil denmektedir. Oysa bu yöntemin kendisi de, çelişkiyi içeriyor.[1]

Tevil hakkındaki bu görüş, ulema arasında yaygın olmasına rağmen, yine de doğru değildir, Kur'an ayetlerine mutabık değildir. Zira:

1- Geçen bölümde naklonulan "onlar kitabın tevilini mi bekliyorlar" ve "Hayır onlar bilgileriyle kavrayamadıkları ve tevili gelmemiş bir şeyi yalanladılar" ayeti, yalnız müteşabih ayetler değil, bütün Kur'an'ın, tevile sahip olduğunu belirtmektedir. Oysa bu görüş, sadece müteşabih ayetlerin tevili olduğu temeli üzerine kurulmuştur.

2- Bu görüş Kur'an-ı Kerim'de hakiki manasının, müteşabih ve halk için belirsiz olan, Allah'tan gayri kimse tarafından bilinmeyen, ayetlerin mevcut olmasını gerektirir. Oysa ihtiva ettiği manayı ulaştırmayan böyle bir kelam, beliğ bir kelam sayılmaz. Kendi belagatıyla ebediyet alemine meydan okuyup, en üstün belagata sahip olduğunu ilan eden bir kitabın böyle olması nasıl mümkün olabilir ki?

3- Bu görüş gereğince, Kur'an-ı Kerim'in şu delilinin sağlam olmaması gerekir. Zira "Acaba Kur'an'ı düşünmüyorlar mı Allah katından gayri bir yerden gelseydi onda; birbirini tutmaz bir çok şeyler bulurlardı." ayeti kerimesi mucibince, Kur'an'ın insan kelamı olmadığının bir delili de onun ayetleri içerisinde (ayetlerin nazil olduğu zaman durum ve şartlarda görülen büyük ihtilafa rağmen) herhangi bir mana ve anlam ayrılığı olmadığı ve ilk bakışta insana gözüken bir ihtilafın ise ayetler üzerinde düşünmekle giderilmesidir.

Oysa eğer müteşabihat diye adlandırılan Kur'an ayetlerinden önemli bir miktarı, muhkemat olan Kur'an'ın müsellematı ile ihtilaflı olur, ve müteşabih ayetlerin zahiri anlamı kast edilmemiş "Onlardan Allah'tan gayrı kimsenin bilmediği ayrı anlamlar kast edilmiştir." denerek bu ihtilaf giderilmeye çalışılırsa bu tür ihtilaf gidermek, asla Kur'an'ın insan kelamı olmadığına dair bir delil olmaz. Yine ihtilafı, manası Kur'an'ın muhkematı ve müsellematı ile ters ve farklı olan her ayeti, zahiri anlamından çıkararak, (bu görüşün deyimi ile) tevil yoluyla, zahirinin tersine yorumlayarak gidermeye çalışırsak, bu da doğru bir çözüm yolu değildir.

Çünkü bu çeşit tevil vasıtasıyla, hatta beşer kelamından bile, her çeşit çelişkiyi gidermek mümkündür.

4- Muhkem ve müteşabihle ilgili ayette, tevilden gayenin, zahire aykırı mana olduğuna dair hiç bir delil mevcut değildir. Tevil kelimesinin geçtiği diğer Kur'an ayetlerinde de böyle bir mana yoktur. Meselâ 3 yerde Yusuf (a.s) un hikayesinde tevil diye anılan uyku tabiriyle uykunun açıkladığı manaya aykırı olan bir anlam verilmiyor. Aksine, uykuda özel bir şekilde görülen bir dış gerçeği açıklamaktan ibarettir. Yusuf (a.s), anne ve kardeşlerinin önünde diz çökmelerini; güneş ay ve yıldızların secdeye gitmeleri şeklinde görmüştü. Keza Mısır Kralı, Mısır'ın yedi yıllık kıtlığını, yedi büyük ve yağlı sığırı yiyen, yedi zayıf sığır; ve yedi yeşil başak ile yedi kuru başak şeklinde görmüştü. Keza Yusuf'un hapis arkadaşları, krala içki sunmayı üzüm salkımını sıkmak ve idam olmayı başında bulundurduğu ekmek tepsisinden, kuşların ekmek yemesi şeklinde görmüşlerdi.[2]

Ve yine Kehf Suresi'ndeki Musa ve Hızır hikayesinde Hz. Hızır'ın gemiyi delmesi, bir genci öldürmesi ve sonra bir duvarı yapması ve Hz. Musa'nın itirazına cevaben Allah'ın emriyle yaptığı bu işlerin gerçeğini açıklarken bu açıklamayı tevil olarak adlandırmasından da anlaşılacağı gibi bir işin zahirine muhalif olan mana değil, yapılan eylem ve işin ruh ve esprisini oluşturan, işin hakikat ve asıl gayesini açıklamak, tevil olarak adlandırılmıştır.[3] Yine Allah-u Teâlâ ölçü ve tartı hakkında şöyle buyuruyor:..

"Bir şey ölçtüğünüz vakit ölçeği tam tutun. Tarttığınız şeyi doğru teraziyle tartın. Bu daha hayırlı ve daha güzel tevildir."[4]

Açıktır ki, ölçme ve tartmanın tevilinden gaye, çarşı ve piyasada hayat ihtiyaçlarının alış-verişinde meydana gelen özel iktisadi durumdan ibarettir. "Tevil" bu anlamda ölçme ve tartmanın zahirine aykırı olmayıp ölçü ve tartıda söz konusu olan bir ruh ve dışsal gerçektir. Bu gerçek ölçü ve tartının doğru olmaması sonucu doğurduğu eserleri yönünden, güçlü veya güçsüz olur. Yine Nisa/59. ayetinde şöyle buyuruyor:

"... Bir şeyde ihtilafa düştünüz mü o hususta, Allah'a ve peygambere müracaat edin. Bu hareket hem daha hayırlı hem de daha güzel tevildir."

İhtilaf edilen konuyu Allah ve Resulüne götürmekten murâdın, vahdetin gerçekleşmesi ve camiada ruhi bağın sağlamlaşması olduğu açıktır. Bu ise dış bir gerçektir. İhtilafı peygambere müracaat ettirmenin zahirine aykırı olan bir anlam değildir.

Değindiklerimizle birlikte Kur'an'da toplam on altı yerde zikrolunan bu kelime (tevil) hiç bir zaman "zahire aykırı mana" olarak değerlendirilemez. Tevil -gelecek bölümde açıklanacak olan- Muhkem ve müteşabih ayetinde zikredilen tevil kelimesine de uygun olan, ayrı bir anlam taşımaktadır. Buna göre sözkonusu ayette "tevil" kelimesini, "zahire aykırı mana" olarak almamıza herhangi bir sebep yoktur.


 

[1] - Zira tevili Allah'tan başkasının bilmediği itiraf edildiği halde ayetlerin tevilini açıklamak çelişkiye düşmekten başka bir şey değildir. Fakat tevilleri, kelamcılar, ihtimal olarak zikrediyorlar.

[2] - Hz. Yusuf’un rüyası. Yusuf Suresinin dördüncü ayetinde zikredilmiştir. "Yusuf babasına, babacığım, ben on bir yıldızla güneşi ve ayı gördüm ki onlar bana secde ediyorlar."

Rüyanın tevili ise, yüzüncü ayette Yusuf'un dilinden naklolunmuştur: "Yusuf, anasıyla babasını tahta çıkartıp oturttu. Hepsi de ona karşı, secdeye kapandılar. Babacığım dedi, evvelce gördüğüm rüyanın tevili bu işte. Rabbim onu gerçekleştirdi."

Mısır kralının rüyası ise, Suresin 43. ayetinde zikredilmiştir: "Melik dedi ki: "Rüyamda gördüm, yedi zayıf inek, yedi semiz ineği yiyordu. Bir de yedi ter-u taze yeşil başakla, yedi tane kurumuş başak gördüm." Bunun tevili ise 47-49. ayetlerde Yusuf'un diliyle şöyle nakledilmiştir: "Yusuf dedi ki: Yedi yıl adet olduğu gibi ekip biçin. Hasılatının pek azını yiyin. Geri kalanını, başağı içerisinde saklayın. Bu yedi yıldan sonra yedi yıl kurak olacak. Bu yıllarda önceden biriktirdiğinizi az bir miktarını saklamak şartıyla yiyin. Bundan sonra da bir yıl gelecek ki, halk yağmura kavuşacak. O yıl bol bol yağmurlar yağacak."

Ve Yusuf'la zindanda olanların rüyaları ise Yusuf Suresinin 36. ayetinde zikredilmiştir: "Ve onunla beraber zindana iki de delikanlı girmişti. Bunlardan biri, ben dedi: Rüyamda gördüm şarap yapmak için, üzüm sıkıyorum. Ve öbürü ben de dedi, rüyamda gördüm, başımda ekmek var, kuşlar gelip tepemdeki ekmeği yiyorlar."

Rüyaların tevili ise Yusuf (a.s)un dilinden 41. ayette zikrolunmuştur: "Ey benim iki zindan arkadaşım: Sizin biriniz tekrar efendisine içki sunacak. Fakat öbürü asılacak ve kuşlar başını didip yiyecekler."

[3] - Kehf / 71-82.

[4] - İsra/35.

 

 

Go to top of page  Ana Sayfa | Kitap Listesi | Kıble Dergisi | Makaleler | Kadin ve Aile | Cocuklar Îçin | Soru Ve Cevap | Yazarlarımız | Îletişim için |

  Kur`an | Hadisler | Dualar | Şiirler | Ses ve Video | Programlar | Linkler  |  

Copyright© 2000 Kevser Yayinlari Internet Hizmetleri. Tüm Haklari Saklidir Ayrintili bilgi almak için veya bize her konuda yazmak için, paragonxx@yahoo.de 'e mesaj yollayiniz. WWW.KEVSERNET.COM