ALLAH RESULÜ'NÜN (S.A.A)
DADISI
ÜMM-Ü EYMEN'İN KISACA
HAYATI
Asıl ismi "Bereket" olan
Ümm-ü Eymen,
Sa'lebe b.
Amr'ın kızıdır. Zenci ve Habeşistanlı olan bu mübarek
kadın, Resulullah'ın dadısı ve
hizmetçisiydi. Bir rivayete göre ise
Resulullah'ın babası Hz.
Abdullah'ın hizmetçisiydi; babası vefat ettiğinde ise
Resulullah'ın dadılık ve
hizmetçiliğini üstlendi. Hatta
Resulullah küçük yaşta annesi Hz.
Amine ile Medine'ye gittiğinde, Medine yakınlarında annesi
vefat edince, Ümm-ü
Eymen de yanındaydı ve Mekke'ye
onunla birlikte geri döndü.
Daha sonraları Allah Resulü
peygamberliğe erişince Ümm-ü
Eymen de
Resulullah'a ilk iman edenlerden olma şerefine nail
oldu. Sonra Allah Resulü Hz.
Hatice ile evlendiğinde onu azâd
etti ve Übeyd. b.
Zeyd ile evlendirdi. Bu
evlilikten "Eymen" ismini
verdikleri bir çocuk dünyaya geldi. Ümm-ü
Eymen'in bu kocası "Hüneyn"
savaşında, bir nakle göre de "Hayber"
savaşında şehid olunca, Allah
Resulü onu bu sefer evlatlığı olan meşhur
sahabi "Zeyd
b. Hârise" ile evlendirdi. Bu evlilikten ise "Üsâme"
isminde bir çocuğu oldu. Allah Resulü, vefatına az bir zaman
kala bir ordu hazırlayıp Hz. Ali
(a.s) hariç bütün sahabeyi içinde yer verdiği orduya işte bu
Üsâme'yi daha on sekiz yaşında
iken komutan olarak tayin etmiş ve sahabeden bir çoklarının
itirazlarıyla karşılaşmıştı. Allah Resulü ise ordudan
ayrılanları lanetlemişti. Bu ordu hadisesi tarihte "Üsâme
ordusu" olarak anılmaktadır.
Her halükarda
Ümm-ü Eymen
Allah Resulü'ne büyük bir muhabbet besliyordu,
Resululah da onu çok seviyordu
ve evlendikten sonra da sürekli evinde onun
ziyaretinegidiyordu. Dolayısıyla
iman ettikten sonra da hiçbir zaman
Resulullah'ın ve nübüvvet hanedanının yanından
ayrılmamış ve onlara hizmet etmekte kusur göstermemiştir.
Bundan dolayı da defalarca
Resulullah'ın (s.a.a) sevgi ve övgülerine
mazhar olmuştur. İlk eşi
şehid olduktan sonra "Kim
cennetlik bir kadınla evlenmek istiyorsa,
Ümm-ü
Eymen'le evlensin"
buyurmuş, bunun üzerine Zeyd
b.Hârise onunla evlenmeğe talip olmuştur. İmam Muhammed
Bâkır (a.s) da bir hadisinde Ümm-ü
Eymen'in cennetlik olduğuna
şehadet etmiştir.
Yine defalarca "Annem
Âmine'den sonra, annem benim
Ümm-ü
Eymen'dir; Ümm-ü
Eymen benim ailemden kalan
yâdigârdır"
buyurmuştur.
Allah Resulü'nün
Ümm-ü
Eymen'e son derece güvenini gösteren şeylerden birisi
de şudur ki Resulullah Mekke'den
Medine'ye hicret ederken, Mekke'lilere
ait yanında bulunan emanetleri Ümm-ü
Eymen'in yanına bıraktı ve
Hz. Ali daha sonra gelip onları
sahiplerine teslim etti.
Ümm-ü
Eymen Müslümanların üç büyük
savaşı Uhûd,
Hüneyn ve
Hayber'e de katılarak savaşan mücahitlere su
dağıtıyor ve onların yaralarını sarmaya çalışıyordu. Hatta
Uhud savaşında
Hz. Ali ve sonradan geri dönen
Ebu Dücâne
gibi birkaç kişinin dışında Resulullah'ı
meydanda yalnız bırakıp kaçan Müslümanları görünce onların
yüzüne toprak serpip şöyle haykırıyordu: "Yazıklar olsun
size; sizler kadından farksızsınız; geçin şu kirmenlerin
başına da yün eğirin bari!"
İmam Cafer-i Sâdık'tan (a.s)
şöyle nakledilmiştir: "Bir gün Ümm-ü
Eymen'in komşuları
Resulullah'ın yanına gelerek "Ya
Resulallah, dediler
Ümm-ü Eymen
sabaha kadar yatmayıp ağlamıştır." Allah Resulü, onu çağırıp
"Ey Ümm-ü
Eymen, Allah gözlerini ağlatmasın, komşuların sabaha
kadar uyumayıp ağladığını söylediler; nedir bunun sebebi?
Ümm-ü Eymen,
gördüğü korkunç bir rüyayı bunun sebebi olarak zikredip,
Allah Resulü'nün isteği üzerine rüyasını korku içerisinde ve
titrediği halde şöyle tarif etti: "Ya
Resulallah, dün gece rüyamda
sizin vücudunuzun bir parçasının benim evime düştüğü gördüm?"
Allah Resulü, "Üzülme ey Ümm-ü
Eymen, hayırlı bir rüya
görmüşsün. Yakında kızım Fatıma
bir evlat doğuracaktır ve sen onu alıp evine götürecek ve
kucağında ona bakacaksın; işte o zaman benim vücudumun bir
parçası senin evinde olacaktır!" buyurdu. Gerçekten de çok
geçmeden Hz.
Fatıma Hz.
Hüseyin'i dünyaya getirdi. Yedinci günü olduğunda başını
tıraş edip saçının ağırlığınca gümüş sadaka verdi ve kurban
kesti. Ardından Ümm-ü
Eymen, onu
Resulullah'ın bir abasına büküp huzuruna getirdi.
Bunu gören Allah Resulü "Merhabalar olsun hem taşıyana, hem
de taşınana; ey Ümm-ü
Eymen, işte gördüğün rüyanın
tabiri budur!" buyurdu.
Allah Resulü'nün
irtihali özellikle manevî açıdan
tabii olarak Ümm-ü
Eymeni
vasfedilmeyecek derecede üzmüştü. Bu
cansuz olayın ardından onun
üzüntü ve gözyaşlarını görenler, "Neden ağlıyorsun?" diye
sorduklarında, şu cevabı veriyordu: "Ben
Resulullah'ın gidişiyle semavî
haberlerin (vahyin) kesilişine ağlıyorum!"
Ümm-ü
Eymen'in üzüntü ve kederini kat
kat artıran ise,
Resulullah'tan sonra ümmetin
düştüğü haller ve mutahhar
Ehlibeyt'inin başına gelenlerdi. O, bütün bu olaylarda da
sürekli Ehlibeyt'in yanında yer alarak onların sevgisinden
ve çizgisinden asla sapmadı. Çünkü o, biliyordu ki onlar
Resulullah'ın emanetleridir
ümmete. Onlara sarılanlar ancak, dalaletlerden kurtulabilir;
onların gemisine binenler kurtuluş sahiline varabilir,
Allah'ın Resulü böyle öğütlemiş ve öğretmişti ona ve bütün
ümmete.
Evet o,
Resulullah'a rağmen, onun Allah'ın emriyle tayin
ettiği halifeyi dışlayanlara karşı doğruları haykırmaktan
asla geri durmadı. Hz.Emir-ül
Mu'minin Ali'yi (a.s) zorla
biate götürdüklerinde mescide gelerek onlara hitaben şöyle
seslendi: "Ne çabuk hased ve iki
yüzlülüğünüzü ortaya çıkardınız siz!" Bunu duyduklarında
onların başını çeken adam, "Kadınların ne haddine ki bize
karışsınlar?" deyip onun mescitten çıkarılmasını emretti!
Yine halife tarafından "Fedek"
bağları Hz.
Fatımâ'nın elinden alındığında
Hz. Ali (a.s) ile birlikte o bağların
Resulullah tarafından
Hz.
Fatıma'ya hibe edildiğine dair
şehadet ettiysede de "O
acem bir kadındır" veya bir rivayete "Kadının
şehadeti erkeğin yarısı sayılır"
deyip şahitliğini reddettiler!
Ümm-ü
Eymen, Hz.
Fatıma'nın da en yakın sır
arkadaşlarındandı. Ehlibeyt'ten nakledilen hadislerde
Hz.Fatma'ya cennetten nazil olan
yemekten Ehlibeyt'le birlikte Ümm-ü
Eymen'in de yediği
nakledilmiştir! Hz.
Fatıma'nın son anlarında da
yine onun baş ucundaydı. Bir ara durumu fenalaşınca
Hz. Fatıma
onu Hz. Ali'nin yanına gönderip
çağırttırmıştır.
Nakillere göre
Hz. Fatıma
dünyadan göçtükten sonra da Ümm-ü
Eymen Medine'de kalmamaya karar
verdi. Zira "Hz.
Fatıma'nın bulunduğu yerlere
bakamıyorum" diyordu; nitekim Medine'yi bırakıp Mekke'ye
gitti.
Burada
Ümm-ü Eymen'in bu sefer
sırasında yaşadığı ilginç ve bir o kadar da ibret verici bir
olayı da nakletmekte fayda var:
Evet nakledildiğine göre o
Mekke'ye gitmek üzere yola çıktığında oruçtu. Yolun bir
yerinde suyu bitti ve şiddetle susadı. Aklına bir fikir
geldi ve ellerini göğe kaldırarak şöyle yalvardı Allah'a: "Ya
Rabbi, ben Fatıma'nın
hizmetçisiyim; beni susuzluktan öldürecek misin!?" O sırada
yukarıdan su dolu bir kovanın aşağıya sarkıtıldığı gördü;
kovayı alıp içti ve bu duasının ve Hz.
Fatma'ya tevessülünün bereketiyle ondan sonra yedi yıla
kadar açlık ve susuzluk ihtiyacı duymadı; hatta sıcak ve
uzun günlerde oruç tuttuğunda dahi!
Ümm-ü
Eymen'in seksen yıllık ömrünün
takriben altmış yılı Allah Resulü'nün hizmetinde geçmiştir.
Bu süre zarfında Resulullah'a
hizmetinin yanı sıra, Resulullah'tan
birçok hadis de istifade etmiş ve başkalarına da
nakletmiştir ki biz bunlardan sadece bir tanesini örnek
olarak nakletmekle yetiniyoruz:
Ümm-ü
Eymen şöyle naklediyor;
Resulullah (s.a.a),
yakınlarından birisine şöyle buyurdu: "Eğer seni ateşle
yaksalar bile Allah'a ortak koşma. Her ne şartta olursa
olsun (günah olan şeyler hariç) anne-babana itaat et. Hiçbir
zaman namazını terk etme; zira kim sebepsiz yere (uyku,
baygınlık durumları gibi) namazı terk ederse, Allah ile
kendi arasındaki bağı koparmıştır. Hiçbir zaman şarap içme;
zira o bütün kötülüklerin anasıdır. Hiçbir zaman günah
işleme; zira Allah 'ın gazabına
uğrarsın."
Allah ve Resulü'nün sevgi ve
rızasına mazhar olan bu yüce ve
cennetlik kadın, iftihar dolu bir hayatın ardından, takriben
seksen yaşlarında, ikinci halifenin hilafetinden sonra,
üçüncü halifenin hilafetinin başlarında vefat etti ve
Resulullah'ın kendisine vaat
ettiği cennete ve bir ömür hizmet ettiği
Resulullah'ın huzuruna kavuştu.
Allah-u Teala ondan razı olsun
ve şefaatine bizleri de nail eylesin. Amin!