1-
İYİLİĞİ EMRETME VE KÖTÜLÜKTEN NEHYETME[1]
Ey insanlar! Allah'ın kendi velilerine öğüt vermek için
Yahudi alimleri hakkında yaptığı kınamadan öğüt alın.
Allah-u Teâla (Yahudi
alimlerini kınayarak şöyle) buyuruyor: "Niçin onların
din alimleri, onları (Yahudileri) günah olan sözleri
söylemekten (ve haram yemekten) men etmediler."[2]
Yine Allah-u Teâla buyuruyor ki:
"İsrailoğullarından kâfir
olanlara Davud'un diliyle de
lanet edilmişti, Meryem oğlu İsa'nın diliyle de. Bu da isyan
ettiklerinden ve aşırı gittiklerindendi. İşledikleri
kötülükten, birbirlerini men etmezlerdi. Gerçekten de
yaptıkları iş, ne de kötüydü."[3]
Allah'ın onları kınaması, onların, aralarında bulunan
zalimlerin yaptıkları kötü işleri görüp, onlar vasıtasıyla
elde ettikleri dünya mal ve makamına olan bağlılıkları ve
maruz kalmaktan korktukları baskı yüzünden onları
alıkoymamaları içindir. Halbuki Allah-u
Teâla: "İnsanlardan korkmayın, Ben'den korkun."
diye buyur-maktadır.[4]
Yine buyurmaktadır ki: "Erkek ve kadın
mü'minler, birbirlerinin
(gözetleyen ve koruyan) dostlarıdırlar, iyiliği emrederler
ve kötülüklerden de alıkoymaya çalışırlar. (Namaz kılarlar,
zekât verirler, Allah'a ve Peygamberine itaat ederler.)"[5]
Görüldüğü gibi Allah-u Teâla (mü'minlerin
sıfatını saydığında) emr-i bil
maruf ve nehy-i
anil
münkerle başlayıp ilk olarak onu farz kılıyor. Çünkü
biliyor ki eğer bu farize
hakkıyla yerine getirilip uygulanırsa, (artık) bütün
farizeler ister kolay olsun,
ister zor yerine getirilip uygulanır. Çünkü iyiliği emredip
kötülükten alıkoymak; zulme uğrayanların haklarının
alınmasını, zalimlere muhalefeti,
Beyt'ül-malın ve ganimetlerin (adaletle)
dağıtılmasını, zekâtın gereken yerlerden alınıp gerektiği
şekilde sarf edilmesini sağlamakla, İslam'a yapılan (amelî)
bir davettir.
Sonra siz, ey ilimle meşhur olup hayırla anılan, nasihatle
tanınıp Allah'ın vesilesiyle halkın gönüllerinde heybetli
görünen topluluk! (Bilin ki) şerefli insanlar sizden
çekinir, zayıflar size saygı gösterir, kendi düzeyinizde
olan ve iyilikte bulunmadığınız kimseler sizi kendilerine
tercih ederler. (İnsanların) ihtiyaçları karşılanmadığı
zaman sizin arabuluculuğunuzla karşılanır. Yolda giderken
padişahların heybeti ve büyüklerin de izzetiyle yürürsünüz.
Acaba bunların hepsi sizden beklenilen ilahî vazifenizi
yapmanız (hakkı hakim kılmanız) için değil midir? Ama siz
vazifenizin çoğunu yapmıyorsunuz, kusur ediyorsunuz.
İmamlar'ın hakkını küçümsüyor,
zayıfların hakkını çiğniyorsunuz. Fakat kendiniz için
sandığınız hakka gelince onu talep ediyorsunuz. Siz Allah
yolunda ne bir mal harcadınız; ne de O'nun için, yarattığı
nefsi herhangi bir tehlikeye attınız ve ne de O'nun rızası
için bir kabileye (topluluğa) düşman oldunuz. (Bununla
birlikte) Allah'ın cennetine girmeyi, peygamberleriyle komşu
olmayı ve azabından da kurtulmayı arzu ediyorsunuz.
Ey (amelsiz olarak) Allah'tan hayır bekleyenler; sizlerin
O'nun azap ve intikamına duçar olmanızdan korkarım. Çünkü
sizler, Allah'ın size ikramı sayesinde makam ve üstünlük
kazanmış ve O'nun ismiyle kulları arasında hürmet
görmektesiniz. Oysa Allah'a itaat etmekle tanınan kimselere
hürmetiniz yoktur.
Kendi gözlerinizle Allah'ın ahitlerinin bozulduğunu görmeniz
sizleri tedirgin etmiyor. Oysa ki babalarınızın bazı
ahitlerinin (söz ve vasiyetlerinin) çiğnenmesinden tedirgin
oluyorsunuz. Peygamber salla'llâhu
aleyhi ve alih'in
ahitleri küçümsenmekte; kör, dilsiz ve kötürüm kimseler
şehirlerde sığınaksız ve bakıcısız kalmış, acıyanları bile
yoktur; sizler de ne makamınızdan yararlanıp onların
hakkında bir iş yapıyorsunuz ve ne de (sığınaksız insanlara)
bir iş yapan kimselere yardımcı oluyorsunuz. Zalimlere
dalkavukluk ve yaltaklık yaparak güvence elde etmeye
çalışıyorsunuz. Bütün bunları Yüce Allah size
yasaklamıştır; oysa sizler bundan gaflet ediyorsunuz.
Eğer şuurunuz olsaydı, anlardınız ki insanların içerisinde
en büyük musibete uğrayan, ulemanın hakiki makamından uzak
düşmüş bulunan sizlersiniz. Çünkü işleri yürütmek ve
hükümleri uygulamak, Allah'ın helal ve haramına emin olan
ulemanın elinde olmalıdır. Oysa bu mevki sizin elinizden
alınmıştır. Bu mevki sadece açık deliller geldikten sonra
hakta tefrikaya düşmeniz ve sünnette ihtilaf etmeniz
yüzünden elinizden çıktı.
Eğer eziyetlere sabredip Allah için zorluklara katlanacak
olsaydınız, ilahî işler sizden çıkar ve size dönerdi. Ama
siz mevkiinizi zalimlere bırakarak ilahî meseleleri onlara
teslim ettiniz. Onlar da şüphe üzerine hareket edip
nefsani arzularına uyuyorlar.
Zalimleri bu işe musallat kılan, siz alimlerin ölümden
kaçmanız ve sizden ayrılacak hayata gönül bağlamanızdır.
Sizler güçsüz halkı onlara teslim ettiniz. Onlardan
bazıları ezik köleler durumuna düşmüş, bazıları da geçimini
sağlayamayan yenik mustaz'âflar
haline gelmiştir. Onlar (zalimler)
eşrarla (kötülerle) birlikte Allah'a karşı gelmeye
yeltenerek, memleketten istedikleri şekilde
faydalanıyorlar; heva ve
heveslerine uyup her kötülüğe başvuruyorlar.
Her şehirde belagatlı hatipleri vardır. Memleketin her
tarafı onlara boyun eğmiş durumdadır; her tarafta
egemenliklerini kurmuş, halk da onların köleleri durumuna
gelmiş ve kendilerini savunacak bir güçleri kalmamıştır.
Halka egemen olanlar gaddar, isyankâr ve zayıflara karşı
acımasızca davranan zalimlerdir. Ya
da Allah'a ve kıyamete inancı olmayan, emrine uyulan yetki
sahipleridir. Hayret! Nasıl hayrete düşmeyeyim ki, İslam
toprakları sahtekâr ve zalim zekât toplayıcılarının ve
mü'minlere karşı şefkatsiz ve
insafsız olan hain hükümdarların otoritesi altındadır.
Münakaşa ettiğimiz hususta, bizimle sizlerin arasında hüküm
verecek olan, yalnız Allah'tır. İhtilafa düştüğümüz
konularda da bizleri yargılayacak olan O'dur.
Allah'ım, sen biliyorsun ki bizim tarafımızdan gerçekleşen
(kıyam), saltanat için yarış ve değersiz dünya mallarından
bir şeye ulaşmak için değildir. Senin dininin nişanelerini
(öğretilerini) göstermek, beldelerinde işleri düzeltip
rayına oturtmak, mazlum kullarına emniyet ve güvence
kazandırmak ve İslam'ın farzlarına,
Resulullah'ın sünnet ve hükümlerine amel olunması
içindir. Sizler de bize yardım etmeyip hakkımızda insaflı
olmazsanız, zalimler sizlere egemen olur ve
Peygamber'inizin nurunu söndürmeye çalışırlar.
Allah bize yeterlidir. O'na tevekkül etmişiz, O'na
yönelmişiz ve dönüşümüz de O'nadır.