5- TEVHİD, İMAN, EHL-İ BEYT SEVGİSİ VE KÜFÜR HAKKINDAKİ
SÖZLERİ
Birisi İmam Sadık aleyhi’s-selâm’ın huzuruna
vardığında İmam ona: "Kimlerdensiniz?" diye sordu. O da:
"Sizi sevenlerden ve sizi takip edenlerdenim." dedi.
İmam Sadık aleyhi’s-selâm buyurdu ki: Allahu Teâla
kendi dostluk ve velayetini kabul etmedikçe bir kulu sevmez
ve kimi dost edinirse cenneti ona farz kılar.
Daha sonra buyurdular ki: "Bizi sevenlerin hangi
kısmın-dansınız?" Adam, susup kaldı. (İmam
aleyhi’s-selâm’ın ashabından olan) Sedir: "Ey
Resulullah'ın oğlu sizi sevenler kaç gruptur?" diye
sordu. İmam aleyhi’s-selâm da şöyle buyurdu: "Bizi
sevenler üç gruptur. Birinci grup, bizi (sadece) açıkta
sever, gizlide değil. Bir grupta bizi gizlide sever açıkta
değil. Diğer bir grup ise, bizi hem gizlide sever, hem de
açıkta; işte bu grup en üstün olandır. Bunlar tatlı ve bol
kaynaktan susamışlıklarını gideren Kur’an'ın te’vil ve
tefsirini bilen, hakkı batıldan ayırt eden ve sebeplerin
sebebini (Allah’ı) tanıyan kimselerdir. Bunlar toplulukların
en üstün olanıdır. Fakirlik, yoksulluk ve çeşitli belalar,
atın süratinden daha hızlı bir şekilde onlara yönelmektedir;
onlar şiddet ve çilelere uğrar, sarsılıp işkence görür; bir
kısmı öldürülüp bir kısmı yaralanır ve uzak şehirlere
dağılırlar. Allah, onların hürmetine hastalara şifa verir,
fakirleri ihtiyaçsız kılar, size yardım eder, yağmur
gönderir ve sizi rızıklandırır. Sayıları azdır; ama Allah
katında değer ve mertebe bakımından pek yücedirler. İkinci
grup (üsteki sıralamada ilk grup) grupların en aşağısıdır.
Açıkta (dilde) bizi severler, ama padişahların yolundan
giderler (onların yaşayışları gibi yaşarlar.) Dilleri
bizimledir, kılıçları ise bizim aleyhimizedir. Üçüncü sınıf
ise (üsteki sıraya göre ikinci sınıf oluyor) vasat olan
sınıftır; gizlide bizi severler, fakat kendilerini muhafaza
etmek için sevgilerini açığa vurmazlar. Canıma andolsun ki
eğer onlar, gizlide gerçekten bizleri seviyorlarsa
gündüzleri oruç tutarlar, geceleri ibadet ederler ve
çehrelerinde zahitlik eseri görünür. Yine onlar sulh ve
itaat ehli olurlar.
O
adam: "Ben sizi hem gizlide ve hem de açıkta
sevenlerdenim." dedi. İmam aleyhi’s-selâm
buyurdular ki: Bizi gizlide ve açıkta sevenlerin bazı
alametleri vardır. Onlar, bu alametlerle tanınırlar." Adam:
"Bu alametler nelerdir?" dedi: İmam aleyhi’s-selâm
şöyle buyurdu: "Bunlar bir kaç özelliktir; ilki (şudur):
Onlar tevhidi hakkıyla kavramışlardır. Tevhid ilmini
sağlamlaştırmışlardır. Allah ve sıfatlarına iman etmişlerdir
ve daha sonra imanın sınırını, hakikatini, şartlarını ve
te’vilini bilmişlerdir." Sedir: "Ey Resulullah'ın oğlu!
Şimdiye kadar imanı böyle vasfettiğinizi duymamıştım."
dedi. İmam alehi's-selâm dedi ki: “Evet ey Sedir!
İmanın kimde olduğunu bilmeden önce “iman nedir” diye
sormaya kimsenin hakkı yoktur.” Sedir: "Ey Resulullah'ın
oğlu! Eğer uygun bulursanız bu sözü açıklayın" dedi.
İmam alehi's-selâm şöyle buyurdular: Her kim Allah'ı
kalbi tevehhümlerle tanırsa O'na ortak koşmuş ve kim Allah'ı
manayla değil de isimle tanırsa eksikliğini kabul etmiştir.
Çünkü isimler hâdistir; sonradan meydana çıkmıştır;
(Allah'ın mukaddes künhü ise kadimdir.) Kim isim ile manaya
(birlikte) taparsa (ismi) Allah’a ortak koşmuştur. Kim
manaya, idrak vasıtasıyla değil de sıfat vasıtasıyla
ulaşırsa, imanını gayıp olan bir şeye atfetmiştir.[1]
Kim sıfat ve mevsufa[2]
taparsa, tevhidi batıl etmiştir. Çünkü sıfat, mevsuftan
ayrıdır. (İkilik tevhitle uyuşmaz)
Kim mevsufu sıfata izafe ederse (sıfatla mevsufu tanımak
isterse), büyüğü küçültmüş ve Allah'ı layıkıyla
tanımamıştır."
-
"Öyleyse tevhide ulaşmanın yolu nedir?" diye
sorduklarında şöyle buyurdu: Araştırma yolu açıktır ve bu
çıkmazlardan kurtulmak da mümkündür. Hazırda olan bir şeyi
tanımak, sıfatını tanımaktan öncedir.[3]
Ama gayıbın sıfatını tanımak, onun kendisini tanımaktan
öncedir. (Allah-u Teâla hazır olduğu için ilk önce Allah'ı
tanımak gerekir, daha sonra diğer varlıkları.)
-
"Hazır birisinin şahsını, sıfatından önce nasıl
tanıyabiliriz?" dediklerinde de şöyle buyurdu:
İlim ve idrak önce O'nun şahsına taalluk eder ve daha sonra
(O’nun kudretinin bir eseri olan) kendini de O'nun
vesilesiyle tanırsın. Kendini kendi vasıtan ve kendi
vücudunla (Allah'ın vücudundan müstakil olarak)
tanıyamazsın. Bilmelisin ki vücudunda olan her şey O’nun
içindir ve O’na bağlıdır. Nitekim Yusuf’un kardeşleri,
Yusuf’a şöyle dediler: "Şüphesiz ki sen Yusuf’sun. Yusuf
da: Evet ben Yusuf’um ve bu da kardeşimdir dedi.[4]
Yusuf’un kardeşleri Yusuf’u, onun kendi vasıtasıyla
tanıdılar, başkasının vasıtasıyla değil. Onlar Yusuf’un
Yusuf olduğunu, kendi vehim ve hayâlleri vesilesiyle tesbit
etmediler.
Allah'ın "Bahçelerin bir ağacını dahi bitirmek sizin için
mümkün değildir."[5]
diye buyurduğunu görmüyor musunuz? Yani kendi tarafınızdan
bir imam seçmeye ve kendi iradeniz ve isteğinizle onu hak
sahibi olarak adlandırmaya hakkınız yoktur.
Daha sonra şunları ekledi: Kıyamet günü Allah-u Teâla üç
grup-la konuşmayacak, onlara (rahmet gözüyle) bakmayacak ve
onları (günahtan) temizlemeyecek ve onlar için elemli bir
azap vardır.
a) Allah'ın bitirmediği bir ağacı diken kimse; yani Allah'ın
tayin etmediği bir kimseyi imam olarak belirleyen kimse.
b) Allah'ın seçtiği bir imamı inkâr eden kimse.
c) Ve bu iki grubun İslam'da bir payı olduğunu sanan kimse.
Allah-u Teâla şöyle buyuruyor: "Rabbin dilediğini yaratır
ve seçer; seçmek diğerlerine ait bir hak değildir.”[6]