3- ÖĞÜT
Ehl-i Beyt taraftarlarından bir grup bir gün, İmam Bâkır'ın
huzuruna vardılar. İmam onlara öğüt verip, nasihat etmeye
(ve onları ilahî azaptan) korkutmaya başladı; onlar ise
gaflet halindeydiler ve İmam’ın sözlerine dikkat
etmiyorlardı. İmam onların bu durumuna sinirlenip bir müddet
başını eğip sustu; daha sonra başını kaldırıp (onlara
hitaben) şöyle buyurdu: Eğer sözlerimin az bir kısmı bile,
sizlerden birinin kalbine otursaydı, hemen ölüverirdi. Ey
cansız bedenler! Ey kandilsiz sinekler![1]
Sanki siz, duvara dayatılmış kuru odun ve yontulmuş cilalı
putlarsınız. Neden taşlardan altın çıkaramıyor; nur saçan
ışıklarla aydınlanmıyor ve denizden inci çıkarmıyorsunuz?
Temiz ve hikmetli sözü kim söylerse, kendisi onunla amel
etmese bile onu alın. Çünkü Allah-u Teâla şöyle buyuruyor:
"Müjde ver o kullarıma ki, sözü dinlerler ve en güzeline
uyarlar; işte onlar, öyle kişilerdir ki Allah, onları doğru
yola hidayet etmiştir ve onlar temiz akıl sahiplerinin ta
kendileridir."[2]
Yazıklar olsun sana ey mağrur insan! Fani olanı verdiğinde,
sana baki kalanı veren ve yok olacak dirhemi verdiğinde de
(ihlas derecelerine göre) karşılığında yedi yüze dek kat
kat fazla mükâfat veren bağışlayıcı Kerim Allah'a neden hamd
etmiyorsun? Sana yemek, su ve giysi veren, sana afiyet
bağışlayan, (her şeyde) sana yeterli olan ve düşmanlarının
gözünden seni saklayan da O'dur. Gece gündüz seni koruyan,
muhtaç ve çaresiz kaldığında isteğini karşılayan ve imtihan
zamanları doğru yolu sana gösteren (O'ndan başka) kimdir?
Sanki ağrı çektiğin ve korktuğun ve dua edip de Allah'ın
duanı kabul ettiği geceleri unutmuşsun. O bu güzel işiyle
şükre şâyân oldu. Fakat sen (Allah'ı) ananların içerisinde
bulunup O'nu unuttun, emrettiği şeyler hususunda O’na
muhalefet ettin. Yazıklar olsun sana! Sen, hırsızsın; günah
hırsızı; bir şehvet gördüğünde veya günaha ortam hazır
olduğunda cehaletle ona doğru koşuyorsun. Sanki Allah seni
görüp gözetmiyor. Ey cennet talibi! Uykun ne kadar uzun,
bineğin ne de yorgun ve himmetin ne kadar zayıftır! Allah bu
halinle sana hayır versin! Ey cehennemden kaçmak isteyen!
Neden bineğin süratle seni ona doğru götürüyor? Seni
cehenneme düşürecek şeyler uğruna ne kadar da gayret
ediyorsun! Evlerin önlerinde (kitabın satırları gibi)
sıralanan şu kabirlere bir bakınız. Sıralar birbirine yakın,
mezarlar da birbirlerinin kenarındadır; ama ulaştıkları
şeylerde (cennet ve cehennemde) birbirlerinden uzaktırlar.
Bunlar onarıp yıktılar; ısınıp ürktüler; mesken edinip
kovuldular; ikamet edip göçtüler. Kabir ehlinin dışında hem
yakın, hem uzak; hem yapan, hem yıkan; hem ısınan, hem
ürken; hem oturan, hem kovulan; hem ikamet eden, hem de
göçen birini kim duymuştur?
Ey üç günün çocuğu; (birincisi) doğduğun gün, (ikincisi)
kabre ineceğin gün, (üçüncüsü ise) Allah'ın huzuruna
çıkacağın gün; işte ne büyük gündür o gün. Ey güzel yüz
sahipleri! Ey su kenarına çökmüş susamış develer! Niçin
vücutlarınızı bayındır, kalplerinizi helak olmuş görüyorum?
Allah'a andolsun ki, eğer karşılaşacağınız ve ona doğru
döneceğiniz şeyi (işinizin neticesini) görseydiniz şöyle
derdiniz: "Keşke (dünyaya bir daha) çevrilseydik de,
Rabbimizin ayetlerini yalanlamasaydık ve mü'minlerden
olsaydık."[3]
Allah-u Teâla buyuruyor ki: "Hayır, önceden gizledikleri
kendilerine açıklandı. Geri çevrilseler bile
nehyedildikleri şeyleri yine yapmaya koyulurlar ve
şüphe yok ki onlar, yalancılardır."[4]
kIsa sözlerİ
1- Münafık kimseyle dilinle anlaş ve geçin. Sadece mü'mini
kalbinle sev. Bir yahudi bile seninle oturursa ona karşı
iyi davran.
2- Hilim ve ilim beraberliğinden daha güzel bir beraberlik
yoktur.
3- Kemalin tümü, din hususunda derin bilgi sahibi olmak,
musibetlere karşı sabretmek ve geçim masrafını ölçülü bir
şekilde ayarlamaktır.
4- Allah'a andolsun ki mütekebbir (büyüklük taslayan) kimse,
Allah'ın rıdâsı (sıfatı) üzerinde, O'nunla münakaşa ediyor.
(Çünkü ululuk Allah'a mahsustur; kulun büyüklük taslama
hakkı yoktur.)
5- Bir gün İmam aleyhi's-selâm, yanında bulunanlara:
"Yiğitlik nedir?" diye sordu. Onlardan her biri bir şey
söyledi. İmam aleyhi's-selâm buyurdular ki: Yiğitlik
aşağılanmamak için tamah etmemen, fakir olmamak için
başkalarından bir şey istememen, sövülmemek için cimrilik
yapmaman ve kendine düşman kazanmamak için de cahillikte
bulunmamandır. "Kimin buna gücü yetebilir?"
dediklerinde de İmam aleyhi's-selâm: "Gözde bebek,
kokularda misk ve bu günlerde de halife gibi kıymetli olmak
isteyen bir kimsenin buna kudreti olabilir." buyurdular.
(Halife, halkın örfü hasebiyle zikredilmiştir. Yoksa zalim
halifenin İmam Bâkır aleyhi's-selâm'ın yanında bir
değeri yoktur.)
6- Bir gün adamın birisi, İmam aleyhi's-selâm'ın
huzurunda: "Allah'ım, bizi bütün halkından ihtiyaçsız
kıl." dediğinde, İmam aleyhi's-selâm şöyle
buyurdu: Öyle deme. “Allah'ım, beni halkın kötülerinden
müstağni kıl (onlara muhtaç etme)" de. Çünkü mü'min,
kardeşinden müstağni değildir.
7- Hak üzere kıyam et. Seni ilgilendirmeyen (veya faydası
olmayan) şeyden uzaklaş. Düşmanından çekin. Dostuna karşı,
Allah'tan korkan emin kimse hariç, ihtiyatlı davran.
Günahkârla arkadaş olma ve onu kendi sırrına da vâkıf kılma.
İşlerinde Allah'tan korkan kimselerle istişare et.
8- Yirmi yıllık arkadaşlık akrabalıktır.
9- Gücün yetiyorsa ilişkin olan herkesten, iyilikte üstün
olmaya çalış.[5]
10- Üç şey, dünya ve ahiret güzelliklerindendir: Sana zulüm
edeni affetmen, seninle ilişkisini kesenle ilişki kurman ve
sana karşı cahillik yapana yumuşak ve olgun davranman.
11- Zulüm üç çeşittir: Allah'ın affetmeyeceği zulüm,
Allah'ın affedeceği zulüm ve Allah'ın ondan vazgeçmeyeceği
(hesapsız bırakmayacağı) zulüm. Allah'ın affetmeyeceği
zulüm, Allah'a şirk koşmaktır. Allah'ın affedeceği zulüm,
insanın kendisiyle Allah arasında olan bir şeyde kendisine
zulüm etmesidir. Allah'ın ondan geçmeyeceği zulüm ise
insanlara yapılan zulümdür.
12- Kim Müslüman kardeşine yardım etmek ve ihtiyacını
karşılamak için gayret göstermekten (ihtiyacı ister
giderilsin, ister giderilmesin) çekinirse, günahı olan,
sevap da almayacağı bir ihtiyacı karşılamak için çaba
göstermeye duçar olur. Allah'ın razı olduğu yerde malını
infak etmekten sakınan cimri kimse de, o malın kaç kat
fazlasını Allah'ın sevmediği bir yerde sarfetmeye duçar
olur.
13- Allah'ın bütün takdirleri, mü'min için hayırdır.
14- Allah-u Teâla, insanların, bir şey istediklerinde,
birbirlerine ısrar etmelerini sevmez; ama onu kendisi için
sever. Kendisinden bir şeyin istenilmesini ve indinde olanın
ısrarla talep edilmesini sever.
15- Allah-u Teâla, her kimin batınında ona bir öğüt verici
yerleştirmezse, halkın öğütleri ona fayda vermez.
16- Zahiri batınından iyi olanın, (amel) terazisi hafif
olur.
17- Nice insanlar var ki, biriyle karşılaştıklarında:
"Allah, düşmanını helak etsin" derler; oysa ki onun
Allah'tan başka bir düşmanı yoktur.
18- Üç kimse selam verilmez: Cuma namazına gidene, cenaze
arkasında yürüyene ve hamamda olan kimseye.
19- İlminden faydalanılan alim, yetmiş bin abidden daha
üstündür.
20- İnsan, kendisinden üsttekini kıskandığı ve kendisinden
aşağıdakini de küçümsediği sürece alim sayılmaz.
21- İmam aleyhi's-selâm: "Allah'a isyan eden, O'nu
tanımamıştır." buyurup şu manzumeyi okudular:
Sevdiğini söyler, isyan edersin O'na
Acayip bir iştir bu, andolsun ki canına
Sevgin gerçek olsaydı, itaat ederdin O'na
Çünkü aşık maşukun, sözünden çıkmaz asla.
22- Dünya malına yeni kavuşmuş bir kimseye muhtaç olmak,
yılanın ağzındaki paraya muhtaç olmaya benzer; bir taraftan
ona muhtaçsın, diğer taraftan ise tehlikedesin.
23- Üç haslete sahip olan, onların vebalini (cezasını)
çekmedikçe ölmez: Zulmetmek, sıla-i rahmi kesmek ve yalan
yere yemin etmek ki, Allah'a karşı savaşmaktır. Sevabı çabuk
ulaşan itaat, sıla-i rahimdir. Bazı insanlar facir olur,
(ama) ilişkileri ve birbirlerini sevmeleri sebebiyle mal ve
servetleri artar. Yalan yere yemin etmek ve sıla-i rahmi
kesmek (akrabalara kötü davranmak) yurtları harabeye
dönüştürür.
24- Marifetsiz yapılan amel kabul olmaz; amelsiz de marifet
olmaz. Kim (Allah'ı) tanırsa, marifeti, onu amel etmeye
sevkeder; marifeti olmayanın ameli kabul olmaz.
25- Allah-u Teâla yaratıklarından bazılarını hayır ehli
kılmış, hayır işi onlara sevdirmiş, hayır talep edenleri
onlara yöneltmiş, yağmuru göndermekle kurak yeri ve ehlini
diriltmeyi kolaylaştırdığı gibi iyi işleri yapmayı da
onlara kolaylaştırmıştır. Allah-u Teâla, yaratıklarından
bazılarını da hayır işe düşman kılmış, hayırı ve hayır işi
yapmayı da onlara sevdirmemiş, hayır talep edenlerin onlara
yönelmesini yasaklamış ve bazen kurak yeri ve ehlini helak
etmek için yağmurunu oradan esirgediği gibi, hayır bir iş
yapmayı da onlara yasaklamıştır; Allah’ın affettiği ise daha
çoktur.
26- Kardeşinin (sana karşı) kalbindeki sevgisini, kalbindeki
(ona karşı) sevginle tanı.
27- İman, sevgi ve buğzdan ibarettir.
28- Bizim şiamız, ancak Allah'tan çekinen ve O'na itaat eden
kimselerdir. Şiiler ancak tevazu, huşu ve emaneti eda
etmek, Allah'ı çok anmak, oruç tutmak, namaz kılmak, anne ve
babaya iyilikte bulunmak, fakir, borçlu ve yetim olan
komşuların karşısında kendilerini sorumlu bilmek, doğru
konuşmak, Kur'ân okumak ve insanlar hakkında iyilikten
başka bir şey söylememekle tanınırlar ve onlar kendi
kavimlerinin emin insanlarıdırlar.
29- Dört şey hayır hazinelerindendir: İhtiyacı gizlemek,
sadakayı gizlemek, ağrıyı bildirmemek ve musibeti
söylememek.
30- Dili gerçeği söyleyenin, ameli temiz olur. Niyeti iyi
olanın, rızkı çoğalır. Ailesine karşı güzel davrananın ise
ömrü uzar.
31- Sakın tembellik ve sabırsızlık etme. Çünkü bunlar her
şerrin anahtarıdır. Tembellik eden hiçbir hakkı eda edemez.
Sabırsızlık eden de hiçbir hakka dayanamaz (biraz
sinirlenmekle haktan el çeker).
32- Kim Allah’a iman etmek, kardeşine vefalı kalmak ve
Allah'ın rızasını talep etmek üzere Allah yolunda bir
kimseyle kardeş olursa, Allah'ın nurundan bir ışık,
azabından bir aman (güvence), kıyamette kendisini kurtarıcı
bir delil, kalıcı bir izzet ve yüce bir şân kazanmış olur.
Çünkü mü'min, ne Allah'a ektir ve ne de O'ndan kopuktur.
"Bu sözün manası nedir?" dediklerinde, İmam şöyle
buyurdu: "Ek değildir" yani o, Allah değildir. "O'ndan kopuk
değildir" yani o, başkasından değildir."
33- Kişinin başkasında gördüğü bir ayıbı kendisinde
görmemesi, terkedemediği bir şeyle başkasını ayıplaması ve
kendisini ilgilendirmeyen bir şeyle arkadaşını incitmesi,
kendisini aldatması için yeterlidir.
34- Tevazu; makamından aşağı olan bir yerde oturmaya razı
olman, karşılaştığın herkese selam vermen ve haklı olsan
bile münakaşayı terketmendir.
35- Mü'min, mü'minin kardeşidir; mü'min kendi kardeşine ne
küfureder, ne onu iyilikten mahrum bırakır ve ne de ona su-i
zanda bulunur.
36- İmam aleyhi's-selâm oğluna buyurdular ki: Hakka
tahammül et; çünkü hak olan yerde bir şeyi esirgeyen, onun
iki katını batılda harcar.
37- Kime ahmaklık verilmişse, iman ondan uzaklaştırılmıştır.
38- Allah-u Teâla çirkin söz söyleyen, ağzı bozuk adamı
sevmez.
39- Allah-u Teâla'nın, geçimde darlık ve ibadette gevşeklik
gibi, vücut ve kalp hakkında cezaları vardır. Hiç kimse,
katı kalplilikten daha büyük bir cezaya uğramamıştır.
40- Kıyamet gününde bir çağrıcı: "Sabredenler nerededir?"
diye çağrıda bulunur. İnsanlardan bazı gruplar ayağa kalkar.
Daha sonra: "Mütesabbirler (kendilerini sabretmeye
zorlayanlar) nerededir?" diye çağrıda bulunur; yine
insanlardan bazı gruplar ayağa kalkar. “Canım sana feda
olsun, "sabreden" ve "mütesabbirler" kimlerdir?” diye
sorduğumda, İmam aleyhi's-selâm şöyle buyurdu:
"Sabredenler", farzları eda etmeye tahammül eden,
"mütesabbirler" ise haramları terketmek için kendilerini
sabretmeye zorlayan kimselerdir.
41- Allah buyuruyor ki: "Ey Ademoğlu! Haram kıldığım
şeylerden kaçın. Böyle yaparsan insanların en takvalısı
olursun.
42- En üstün ibadet, karın ve fercin (ırzın) iffetidir.
(Onları haramdan korumaktır).
43- Hoş davranış ve güler yüzlülük, sevgiye yol açar ve
Allah'a yakınlaşmaya vesile olur. (Nitekim) asık surat ve
ekşi çehreli olmak da nefrete yol açar ve Allah'tan
uzaklaşmaya sebep olur.
44- Yaptığım ilk iyiliğin korunup kalpte yerleşmesi için
ardından başka bir ihsanda (iyilikte) bulunmam kadar,
muhabbet ve dostluğu kazandıracak bir vesilem yoktur. Çünkü
sonraki ihsanları esirgemek, önceki ihsanlara yapılacak
teşekkürleri de keser. (Önceki ihsanlara karşı teşekkür
eden, sonraki esirgemelerden dolayı nankör olur.)
İhtiyaçları henüz yeni iken karşılamamaya, gönlüm razı
olmaz.
45- İman ve hayâ aynı köke uzanmaktalar; biri giderse diğeri
onu izler.
46- Bu dünya, hem iyi ve hem de kötü insanlara verilir. Ama
Allah-u Teâla, bu dini sadece özel kullarına verir.
47- İman, ikrar ve ameldir. İslam ise yalnız ikrardır.
48- İman, kalpte olan şeydir. İslam ise sadece, evlenme,
miras ve canın korunması gibi İslam'ın zahiri hükümlerinin
uygulanmasına vesile olur. İman İslam'la ortaktır; ama
İslam imanla ortak değildir.
49- Kim bir hidayet kapısını (halka) tanıtırsa (iyi bir
gelenek meydana getirirse), onunla amel edenlerin sevabı
miktarınca ona sevap yazılır ve onların sevabından da bir
şey eksilmez. Kim de bir sapıklık kapısını halka tanıtırsa
(kötü bir gelenek oluşturursa), o sapıklıkla amel edenlerin
tümünün cezası kadar cezası olur ve onların cezasından da
bir şey eksilmez.
50- Dalkavukluk ve haset, mü'minin ahlakından değildir. Ama
ilim tahsil etmek uğrunda olursa sakıncası yoktur. (Yani
muallime dalkavukluk yapmanın ve ders arkadaşına gıbta
etmenin sakıncası yoktur.)
51- Bilmediği bir şey hakkında kendisine soru sorulan
alimin, "Allah daha alimdir" demesi uygundur. Ama alim
olmayan bir kimsenin böyle demesi uygun değildir. (Diğer
bir rivayette de İmam Bâkır aleyhi's-selâm bu konuda
şöyle buyurmuştur. "Alim olmayan bir kimse soru soranın
kalbinde şüphe uyandırmamak için açıkça "bilmiyorum"
demelidir.")
52- İlk Arapça konuşan şahıs, Hazret-i İbrahim'in oğlu
İsmail (aleyhimes selam)'dır. Hazret-i İsmail o sırada on üç
yaşındaydı; ilk önce anne ve babasının lisanıyla
konuşuyordu. İlk Arapça’yı o konuşmuş ve kurbanlık olan da o
olmuştur (kardeşi İshak değil).
53- Amel ettiğinizde, sultan ve şeytanın şerrini sizden
uzaklaştıran bir şeyi size öğreteyim mi? Ebu Hamza:
"Evet, buyurun amel edelim." dediğinde, İmam
aleyhi's-selâm şöyle buyurdu: "Sabah erken sadaka verin.
Zira bu amel şeytanın yüzünü karartır ve o gün zalim
sultanın şerrini sizden engeller. Allah için sevmeye, Allah
için dost olmaya ve hayır amellerde yardımlaşmaya önem
verin. Çünkü bunlar, sultan ve şeytanın kökünü kurutur.
Mağfiret dilemekte ısrar edin; çünkü bu, günahları
mahveder.
54- Gerçekten bu dil, her hayır ve şerrin anahtarıdır.
Mü'minin, altın ve gümüşüne mühür vurduğu gibi diline de
mühür vurması uygundur. Zira Resulullahsalla'llâhu
aleyhi ve alih: "Allah, dilini her şerden koruyan
mü'mine rahmet etsin. Gerçekten bu amel, kendisi için
verdiği bir sadakadır." diye buyurmuştur. Daha sonra İmam
aleyhi's-selâm şöyle buyurdu: Hiç kimse dilini
korumadıkça günahtan kurtulamaz.
55- Kardeşinle ilgili Allah'ın gizlediği bir şeyi açığa
çıkarmak gıybettir. Ama sinirli ve acelecilik gibi zahiri
sıfatlarını söylemek sakıncasızdır. İftira ise kardeşinde
olmayan bir şeyi (yalanla) söylemendir.
56- Kıyamet günü, pişmanlığı herkesten daha fazla olan,
doğru yolu açıklayıp o yolda gitmeyen kimsedir.
57- Takvalı, çalışkan ve doğru konuşan olun. Emaneti
sahibine geri çevirin; ister sahibi iyi adam olsun ister
kötü. Eğer Ali ibn-i Ebi Talib aleyhi's-selâm'ın
katili bile bana bir emanet verirse, onu kendisine geri
veririm.
58- Sila-i rahim, amelleri temizler, malları artırır, belayı
uzaklaştırır, hesabı kolaylaştırır ve eceli erteler (ömrü
uzatır).
59- Ey insanlar! Siz bu dünyada, ölüm oklarının hedefisiniz.
Hiçbir kimse ömründen bir gün geçmeksizin yeni bir güne
ulaşmıyor. Bu dünyada boğaz tıkamayacak bir lokma var mıdır?
Nefes yolunu tıkamayacak bir yudum su var mıdır? Göçüp
gideceğiniz yurdu bayındır edin. Zira bugün ganimettir;
yarının kimin olacağını bilmiyorsun. Dünya ehlinin tümü
yolcudurlar; yüklerinin düğümlerini diğer cihanda
çözeceklerdir. Bizler elimizden çıkan köklerin (babaların)
dallarıyız. Kök olmadıktan sonra dal ne kadar baki
kalabilir? Ömür ve arzuları sizden daha fazla olanlar
nerededir?! Ey Ademoğlu, geri çeviremeyeceğin (ölüm) peşine
takılmış ve geri dönmesi de imkansız olan (ömür) elinden
çıkmıştır. Geçici hayatı, hayat sayma. Çünkü seni ecel ve
ölüme yaklaştıran lezzetten başka ondan sana bir nasip
kalmaz. Nerdeyse sen de kaybedilen bir dost ve cansız bir
gövde olmuşsun. Kendini düşün ve onun haricindeki her şeyi
terket; Allah'tan yardım dile, Allah da sana yardım etsin.
60- Kim kendisine yapılan iyilik miktarınca iyilik yaparsa,
o iyiliği telafi eder. Kim bir o kadar daha eklerse şâkir
olur (hakkınca teşekkür eder.) Kim de (yapılan ihsana
karşı) teşekkür ederse kerim olur. Kim yaptığı her iyiliği,
kendisine yapmış olduğunu bilirse, halkın teşekkürünü ve ona
karşı dostluk ve muhabbetlerinin çoğalmasını beklemez.
Öyleyse kendine yaptığın ve onunla kendi haysiyetini
koruduğun ihsan karşısında başkasının övgüsünü umma. Bil ki
ihtiyacının karşılanmasını isteyen kimse, sana ağız açmakla
kendi haysiyetini korumamıştır; öyleyse sen, onun
ihtiyacını karşılamakla kendi haysiyetini koru.
61- Yolculuğa çıkanın, ailesine hediye vaat etmesi gibi,
Allah da mü'min kuluna belayı vaat ediyor (mü'min kulunu
bela ile kötülüklerden koruyor). Doktor hastayı perhiz
ettirdiği gibi, Allah da mü'min kulunu, dünyadan perhiz
ettiriyor.
62- Allah dünyayı hem sevdiğine ve hem de sevmediğine verir;
ama dinini ancak sevdiğine verir.
63- Ali aleyhi's-selâm'ın şiası, velayetimiz yolunda
mallarını birbirlerinden esirgemeyen, sevgimizle
birbirlerini seven, emrimizi (Şia esaslarını) diriltmek için
birbirlerini ziyaret eden, sinirlendiklerinde zulüme
yönelmeyen, hoşnut olduklarında israf etmeyen, komşularına
bereket olan ve muaşeret ettikleri kimselerle de sulh-u sefa
içerisinde bulunan kimselerdir.
64- Tembellik, hem dine, hem de dünyaya zarar verir.
65- Eğer suâl eden (bir şey isteyen), suâl etmenin ne kadar
kötü olduğunu bilseydi hiç kimse, başkasından bir şey
istemezdi. Eğer kendisinden bir şey istenilen kimse de,
vermemenin ne kadar kötü olduğunu bilseydi, hiç kimse
diğerini reddetmezdi.
66- Allah-u Teâlan'ın bazı kulları uğurlu ve kolaylık
çıkarıcıdırlar; kendi geçimlerini sağlar ve halk da onların
sayesinde rahatça yaşar. Onlar kullar arasında yağmur
gibidirler. Allah'ın, bazı kulları da mel'un, zorluk
çıkarıcı ve hayırsızdırlar. Ne kendileri rahat yaşar ve ne
de elleri altında olan insanlar rahat yaşar. Bunlar,
Allah'ın kulları arasında, önlerine çıkan her şeyi yok eden
(yiyip bitiren) çekirgeye benzerler.
67- Halkın size söylemesini sevdiğiniz en güzel sözü, onlara
söyleyin. Allah, lanetleyen, söven, dokunaklı söz söyleyen,
çirkin söz konuşup küfreden ve ısrar ederek diğerinden bir
şey isteyen, başkasına ağız açan bir kimseyi sevmez. Ama
hayâlı, olgun ve (çirkin şeylerden) kaçınan iffetli kimseyi
sever.
68- Allah-u Teâla, (insanın) herkese selam vermesini sever.