BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM
İmam Hasan Askeri (a.s)’ın
Çeşitli Konularla İlgili Hadisleri
İMAM HASAN ASKERİ (A.S)’IN İSHAK İBN-İ İSMAİL-İ NİŞABURİ’YE[1]
MEKTUBU
Allah-u Teâla, bizi ve seni
kendi örtüsüyle örtsün ve bütün işlerinde seni kendi
lütfuyla gözetsin. Mektubunu
(okudum ve ne demek istediğini) anladım. Allah sana hayır
versin. Biz, Allah’ın şükrü ve nimeti sayesinde dostlarımıza
acıyan, Allah’ın onlara ard arda
verdiği ihsan ve fazlından dolayı sevinen ve Allah’ın onlara
verdiği her nimete saygı duyan bir Ehl-i
Beyt’iz.
Ey İshak, Allah, sana ve senin
gibi basiretli kıldığı kimselere merhametiyle nimetini
tamamlasın, nimetinin tamamlanmasını da cennete girmek
olarak mukadder kılsın. Her nimetin şükrü -o nimet ne kadar
büyük ve değerli olsa bile- “Elhamdulillah”
demekle (Allah’a hamd etmekle)
yerine getirilir. Ben de: “Sana bağışta bulunup tehlikeden
seni kurtardığı ve çetin yolu sana kolaylaştırdığı için
Allah’a, ebediyete kadar hamd
edenlerin en üstün hamdıyla hamd
olsun.” diyorum. Allah’a andolsun
ki bu iş (imamı tanımak), oldukça zor ve çetindir; ve önceki
semavi kitaplarda zikri geçmiş olan sarp bir geçittir.
Siz hem önceki imamın döneminde onun vefatına kadar ve hem
de benim zamanımda bazı işlerde bulundunuz ki, benim
nazarımda o işlerde beğenilecek bir görüş ve başarıya sahip
değildiniz.
Ey İshak, şunu kesin olarak bil
ki, kim bu dünyadan kör olarak çıkarsa,
ahirette de kör ve yolca daha sapık olur.
Ey İshak, (bu) gözler kör olmaz,
fakat göğüslerdeki kalpler kör olur. Nitekim Allah-u
Teâla kitabının muhkem ayetinde
zalim olan kimseden naklen şöyle buyuruyor: (O zalim der
ki:) “Rabbim, beni neden kör olarak
haşrettin, halbuki ben görüyordum?” (Allah da) Der
ki: “İşte böyle; sana ayetlerimiz gelmişti de sen onları
unutuvermiştin (kalp gözünü açmamıştın), bu gün de sen işte
böyle unutulursun.”[2]
Allah’ın, halkına olan hüccetinden, şehirlerinde olan
emininden ve kullarına olan gözetleyicisinden -önceki
babaları olan peygamberler ve sonraki babaları olan vasiler
dışında- hangi ayet daha büyüktür? (İşte bu yüzden
Allah’ın en büyük ayeti olan zamanın imamını tanımamak
kıyamet gününde körlüğe sebep olur).
Sizi şaşkın halde nereye götürüyorlar? Siz de hayvanlar gibi
başınızı aşağı salıp nereye gidiyorsunuz?
Hakdan vazgeçip batıla mı
yöneliyorsunuz? Allah’ın nimetine nankörlük mü ediyorsunuz?
Yoksa Allah’ın kitabının bazısına iman edip, bazısını inkâr
eden kimselerden mi oluyorsunuz? Sizden ve sizden
olmayanlardan böyle yapanların cezası, dünya hayatında
aşağılanmak ve baki olan ahiret
yurdunda da uzun azaptan başka bir şey değildir. Allah’a
andolsun ki bu, büyük bir
aşağılıktır.
Allah-u Teâla’nın, minnet ve
rahmetiyle bazı vazifeleri size farz kılması, size muhtaç
olduğundan dolayı değildir. Çünkü O’ndan başka ilah yoktur.
Kendisinden bir rahmet olarak; iyiyi kötüden
ayırtetmesi, göğüslerinizdeki
sırları sınaması, kalplerinizde olanları temizlemesi,
rahmetine doğru yarışmanız ve cennetteki makamları-nızın
(ameller hasebiyle) birbirinden üstün olması için o
vazifeleri size farz kıldı. Böylece haccı, umreyi, namazı,
zekâtı, orucu ve velayeti (Ehl-i
Beyt İmamlarını tanımayı) size
farz kıldı. Farzların kapılarını açmanız için, size bir kapı
açtı ve yolunu bulmanız için, size bir anahtar (yani
velayeti) verdi.
Eğer Muhammed salla'llâhu
aleyhi ve alih ve
evlatlarından olan vasileri olmasaydı, hayvanlar gibi
şaşkınlık içerisinde kalıp farzlardan hiç birini
tanımazdınız. Acaba şehire,
giriş kapısından başka bir yerden girilir mi? Allah
Peygamber’den sonra veliler atamakla size olan nimetini
tamamladığında kitabında şu ayeti indirdi: “Bugün
dininizi ikmal ettim, üzerinizdeki nimetimi tamamladım ve
size din olarak İslam’ı seçip beğendim.”[3]
Velileri için sizin üzerinizde bazı haklar farz kıldı.
Eşleriniz, mallarınız, yiyecek ve içeceklerinizi size helal
olması için o hakları eda etmeyi size emretti. Allah
buyuruyor ki:
“De ki: Sizden, tebliğime karşılık bir ücret istemiyorum,
istediğim ancak yakınlarıma sevgi göstermenizdir.”[4]
Bilin ki kim (bu hakları ödemekte) cimrilik ederse bu
cimriliği sadece kendi zararınadır; Allah müstağnidir
(ihtiyaçsızdır), sizlerse muhtaçsınız. O’ndan başka ilah
yoktur. Lehinize ve aleyhinize olan konuşmalar uzadıkça
uzadı.
Eğer Allah-u Teâla, üzerinizdeki
nimetini tamamlamayı irade etmiş olsaydı, önceki İmam
aleyhi’s-selâm
vefat ettikten ve siz akıbetinizin ne olacağı hakkında
gaflet içinde bulunduğunuz bir dönemde İbrahim
ibn-i
Abde’yi size (vekil) atadıktan ve Muhammed
ibn-i Musa
Nişaburi vasıtasıyla size gönderdiğim mektuptan sonra
benim ne bir yazımı görürdünüz, ne de bir sözümü
işitirdiniz. Her halukârda
yardım istenecek olan ancak Allah’tır. Sakın Allah hakkında
(ve din hususunda) kusur etmeyin; yoksa hüsrana
uğrayanlardan olursunuz. Allah’ın
itaatından yüz çeviren ve onun evliyasının öğütlerini
kabul etmeyen kimse, Allah’ın rahmetinden uzak olsun.
Allah size, kendisine, Resulüne ve ulu-l emre itaat etmeyi
emretmiştir. Allah, sizin güçsüzlüğünüz ve gafletinizden
dolayı size merhamet edip işlerinizde sizi sabırlı kılsın.
İnsanı, Kerim olan Rabb’ine
karşı mağrur eden nedir? Eğer sert taşlar, bu mektupta olan
şeylerin bazısını anlamış olsalardı, Allah korkusundan
parçalanarak O’na itaate yönelirlerdi. Dilediğiniz şeyi
yapın; “Allah sizin amellerinizi görecektir, O’nun Resulü
de, mü’minler de. Daha sonra
gizliyi de açığı da bilenin yanına döndürüleceksiniz ve O,
size yapmakta olduklarınızı haber verecektir.”[5]
Hamd,
âlemlerin rabbi Allah’adır. Allah’ın rahmeti, Muhammed ve
tüm soyuna olsun.
İmam hasan askerİ (a.s)’dan kIsa
sözler
1- Münakaşa etme; yoksa değerin yok olur. Şaka yapma; yoksa
başkaları sana karşı cür’et
kazanır (heybetin sarsılır).
2- Kim mecliste makamından aşağı bir yerde oturmaya razı
olursa, yerinden kalkıncaya kadar Allah ve
meleleri ona
salat ederler.
3- (İmamet konusunda) delil isteyen bir kişiye şöyle
yazdılar:
“
Kim nişane ve açık bir delil isterse, istediği şey ona
verilir. Daha sonra nişane ve delil istediği kimseden
(imamdan) yüz çevirirse, iki kat azap edilir. Kim sabreder
(mucize istemez)se Allah
tarafından te’yid edilir.
İnsanlar, gönderilen semavi kitapların yolunu seçmek üzere
yaratılmışlardır. Allah’tan doğruluğu niyaz ediyoruz. Sonuç,
ya hakka teslim olmaktır veya
(kabul etmeyip) helak olmaktır.”
4- Şiilerinden birisi, İmam’a şiilerin
ihtilafını dile getiren bir mektup yazdı. İmam Hasan Askeri
(a.s) da mektubun cevabında şöyle yazdı:
“Allah-u Teâla, akıllı kimseleri
muhatap almaktadır. (Allah’ın sözü daima akıllı kimselere
yöneliktir.) İnsanlar benim hakkımda birkaç gruba
ayrılmışlardır. Bir grup kurtuluş yolu üzere olan gerçeği
bulan, hakka sarılan, aslın dalına tutunan[6]
şek ve şüphe etmeyen, benden başka sığınılacak bir önder
tanımayan kimselerdir. Bir diğer grup ise, hak ehlinden
olmayan kimselerdir. Bunlar deniz yolcusu gibidirler ki,
deniz dalgalandığında sarsılır, sakinleştiğinde de
sakinleşirler. Diğer bir grup da, Şeytan’ın kendilerine
galip olduğu kimselerdir. Bunların işleri de
kıskançlıklarından dolayı hak ehline itiraz edip karşı
çıkmaktır. Öyleyse sen sağa-sola yönelen kimseyi
terket. Çünkü çoban koyunlarını
toplamak istediğinde onları az bir çabayla toplar. Sakın
(sırları) ifşa etme ve riyaset talep etme. Bunlar insanı
helak olmaya götüren hasletlerdir.”
5- Affedilmeyecek günahlardan biri de, kişinin “Keşke,
sadece bu günahımdan sorguya çekilsem” (yani, bu günah
önemli değil) demesidir. Daha sonra şöyle buyurdular:
İnsanlar arasında şirk, karıncanın karanlık gecede siyah bir
deri üzerindeki ayak izinden daha gizlidir.
6- “Bismillahirrahmanirrahim”
Allah’ın ism-i
a’zam’ına, gözün siyahının
beyazına olan yakınlığından daha yakındır.
7- Şiilerden bir grubun kendisinin imameti hakkında ihtilafa
düştüklerinde İmam (a.s) şöyle yazdı:
“Babalarımdan hiç biri benim gibi bu topluluğun şüphesine
duçar olmamıştır. Eğer inandığınız bu mesele (imamet), bir
vakite kadar olan ve sonra
kesilen bir şeyse, (imametin süresinin bittiğine dair)
şüpheniz yerinde olur. Ama, eğer hayat devam ettikçe devam
edecek olan bir şeyse, artık o zaman bu şüphenin anlamı
kalmaz.”
8- İyilerin, iyileri sevmesi, iyiler için sevaptır.
Kötülerin, iyileri sevmesi ise, iyiler için bir üstünlüktür.
Kötülerin iyilere düşmanlığı, iyiler için bir ziynettir.
İyilerin kötülere düşmanlığı ise, kötüler için bir
aşağılanmadır.
9- Yanından geçtiğin herkese
selam vermen ve mecliste makamından aşağıda oturman
tevazudandır.
10- Taaccüp etmeden gülmek, cahilliktendir.
11- Bel kıran musibetlerden biri de, gördüğü iyiliği
gizleyen ve kötülüğü açığa vuran komşudur.
12- Şiilerine buyurdular ki: “Sizlere Allah’tan korkmayı,
dininiz hususunda vera’lı
(şüpheli şeylerden kaçınan) olmayı, Allah için çaba
göstermeyi, doğru konuşmayı, size güvenip yanınızda emanet
bırakan kimseye ister iyi olsun, ister kötü emanetini iade
etmeyi, secdeleri uzatmayı ve iyi komşuluk yapmayı tavsiye
ediyorum; işte Muhammed salla’llâhu
aleyhi ve alih bunlarla
gönderilmiştir. Onların (Ehl-i
sünnet’in) namazlarına katılın, cenaze merasimlerine
katılın, hastalarını ziyaret edin, haklarını ödeyin.
Sizden biri, dininde vera’lı,
doğru konuşan, emaneti sahibine veren ve halka karşı güzel
ahlaklı olduğunda “Bu Şiidir”
denilir. Bu ise bizi hoşnut eder. Allah’tan korkun, bizlere
süs olun, utanç vesilesi olmayın. Muhabbetleri bize doğru
çekin; her çeşit kötülüğü bizden uzaklaştırın. Çünkü biz,
hakkımızda söylenen her iyiliğin ehliyiz ve hakkımızda
söylenen her kötülükten uzağız. Allah’ın kitabında, bizim
hakkımız, Hz.
Resulullah’a yakınlığımız ve
Allah tarafından da tertemiz (masum) kılındığımız
açıklanmıştır. Bizden başka, hak olarak hiç kimse bu makamı
iddia edemez.
Allah’ı ve ölümü çok anın. Kur’an’ı
çok tilavet edin. Peygamber
salla'llâhu aleyhi ve
alih’e
çok salavat getirin. Çünkü Peygamber’e salavat getirmenin on
hasenesi (sevabı) vardır. Size
yaptığım tavsiyeleri unutmayın. Selamımı size ileterek sizi
Allah’a emanet ediyorum.
13- İbadet, çok oruç tutmak ve çok namaz kılmak değildir;
ibadet, Allah’ın yarattıkları hakkında çok düşünmektir.
14- İki yüzlü ve iki dilli olan kul ne de kötü kuldur;
yüzüne karşı kardeşini över, arkasında ise (gıybet ederek)
etini yer. Kardeşine bir nimet ulaşırsa onu kıskanır, bir
belaya uğrarsa onu yalnız bırakır.
15- Öfke, her şerrin anahtarıdır.
16- İki yüz altmışıncı (Hicri Kameri) yılında
şiilerine şöyle buyurdular:
Aranızda olduğumuz müddetçe size, sağ ele yüzük takmayı
emrediyorduk, şimdiyse gaybet
dönemimiz ulaştığı için Allah bizim ve sizin işlerinizi
aşikar edene (ve hak hükumet iş
üze-rine gelene) dek size sol
ele yüzük takmayı emrediyoruz. Çünkü bu, sizin biz
Ehl-i
Beyt’e olan dostluğunuzun bir nişanesidir. Bunun
üzerine şiiler İmam’ın huzurunda
yüzüklerini sağ ellerinden çıkarıp sol ellerine taktılar.
Daha sonra İmam (a.s) onlara: “Bunu bütün Şiilerimize
ulaştırın” diye buyurdular.
17- En huzursuz insanlar, kin güden kimselerdir.
18- İnsanların en takvalısı, şüpheli olan işlere teşebbüs
etmeyen kimsedir. İnsanların en abidi,
farzları eda eden kimsedir. İnsanların en zahidi, haramları
terkeden kimsedir. İnsanların en
çok çaba göstereni, günahları terkeden
kimsedir.
19- Şüphesiz, siz kısalan bir süre ve sayılı günler
içerisinde yer almışsınız; ölümse ansızın gelir. Hayır eken,
saadet biçer. Şer eken de pişmanlık biçer. Her ekici,
ektiğine ulaşır. Ağır davranan, (dünyada kendisine
belirlenen) nasibinden mahrum kalmadığı gibi, haris de
nasibinden fazlasını elde edemez. Kime hayır verilirse, o
hayrı Allah bağışlamıştır. Kim de şerden korunursa onu da
Allah korumuştur.
20- Mü’min
mü’mine bereket, kafire ise hüccettir.
21- Ahmağın kalbi ağzındadır; hikmet sahibi olan kimsenin
ağzıysa kalbindedir.
22- Garantilenmiş rızık, seni
farz bir işten alıkoymasın.
23- Abdestli olduğunda haddini
aşan, abdestini bozan kimse
gibidir.
24- Hakkı terkeden her güçlü,
zelil olur; hakka sarılan her zelil de, izzet kazanır.
25- Cahil ile dost olan ıstırap çeker.
26- İki hasletten üstün bir şey yoktur: Allah’a iman etmek
ve kardeşlere faydalı olmak.
27- Evladın küçüklükte babaya karşı saygısızlığı,
büyüdüğünde ona karşı gelmesine sebep olur.
28- Mahzun bir şahsın yanında, sevinçli olduğunu göstermek
edepsizlik sayılır.
29- Hayattan daha iyisi, kaybettiğinde hayata nefret ettiğin
şeydir. Ölümden daha kötüsü ise, başına geldiğinde ölümü
arzuladığın şeydir.
30- Cahile riyazet çektirmek (nefsinin isteklerine karşı
durmasını sağlamak) ve bir şeye alışkan
olanı alışkanlığından vazgeçirmek, mucize gibi bir iştir.
31- Tevazu, kıskanılmayan bir nimettir.
32- Bir kimseyi zahmete sokacak bir şeyle ona ikramda
bulunma.
33- Kardeşine gizlide öğüt veren onu süslemiş, açıkta
(halkın önünde) öğüt veren de onu kötülemiştir.
34- Allah’ın nimetiyle kuşatılmayan hiç bir bela yoktur.
35- Mü’minin, kendisini
alçaltacak şeye ilgi göstermesi ne de kötüdür.
* * *
Hz.
Peygamber ve pâk imamlardan (Allah’ın selamı onlara olsun)
zikrettiğimiz konularda elimize ulaşan hadisler burada son
buldu. Zamanımızın sahibi ve asrımızın hücceti olan İmam
Mehdi aleyhi’s-selâm’ın mektup
ve yazılarından, Şia arasında mütevatir
ve yaygın olmasına rağmen bir şey zikretmedik. Çünkü bu
mektuplarda kitabımızın amacına uygun olan bir hadis
bulamadık. Elbette, bizim onun hakkındaki inancımız Hidayet
İmamları (Allah’ın selamı onların hepsinin üzerine olsun)
olan geçmiş babaları hakkındaki inancın aynısıdır.
Şimdi de daha fazla öğüt almamız ve faydalanmamız için üslup
yönünden önceki hadislere benzeyen ve onlara uygun olan
diğer hadisleri zikrediyoruz.
Tevfik
veren Allah’tır, O bize yeterlidir ve O, ne güzel sahiptir.