22- HADİS rAVİLERİNİ tanıtması
Süleym b. Kays Emir-ül Müminin Ali
aleyhi'sselâm'a şöyle dedi: "Ben
Selman, Ebuzer ve
Mikdad'dan Kur'an
tefsiri ve Resulullah
salla'llâhu aleyhi ve alih'in hadisleri hususunda bazı
sözler duymuşum; yine sizler tarafından da bu sözlerin teyid
ve tasdik edildiğini işitmişim, daha sonra bu konu hakkında
halk içinde rivayet edilen ve bunlara ters düşen bazı sözler
görüyorum; acaba halk (Peygamber'in hadisi hususunda)
kasıtlı olarak yalan söylüyor, Kur'an'ı, bilerek kendi
reyleriyle mi tefsir ediyorlar?"
Hz.Ali
aleyhi'sselâm şöyle buyurdu: "Şimdi sorduğun sorunun
cevabına dikkat et: İnsanların ellerindeki hadislerden bir
kısmı hak bir kısmı ise batıldır; bazısı gerçektir,
bazısıysa yalandır. Bazısı, önceki hükmü geçersiz kılan
(nasih), bazısı ise hükmü geçersiz kılınandır (mensuhtur).
Umumi olanı var, hass olanı var. Manası apaçık olanı olduğu
gibi, şüpheli olanı (tevile ihtiyaç duyulanı) da vardır.
Doğru ezberlenmiş ve korunmuş olanı da vardır, yanlış
anlaşılmış olanı da vardır.
Resulullah
salla’llâhu aleyhi ve alih'in
zamanında bile o kadar yalan hadis uydurdular ki,
Peygamber
salla’llâhu aleyhi ve alih minbere çıkıp: "Ey insanlar
bana yalan söz isnat eden ve benim adıma yalan söz konuşan
çoğalmıştır; kim bilerek bana yalan söz isnat ederse,
cehennemde yerini şimdiden hazırlasın." diye buyurdu.
Peygamber
salla’llâhu aleyhi ve alih’in vefatından sonra da ona
yalan sözler isnat edildi.
Sana dört çeşit kişiden hadis gelir, bunların beşincisi
yoktur: Biri münafıktır; kendisini Mümin olarak gösterir,
Müslümanların yaptıklarını yapar, günahtan ve bilerek
Resulullah
salla'llâhu aleyhi ve alih'e yalan isnat etmekten
çekinmez. İnsanlar, onun münafık ve yalancı olduğunu
bilselerdi hadisini asla, gerçek olarak kabul etmezlerdi.
Ama halk, "Bu Rasulullah
salla'llâhu aleyhi ve alih'in sahabesidir, onu
görmüş, ondan duymuştur" der, durumunu bilmeksizin sözünü
kabul ederler. Oysa Allah, münafıkların durumunu, hallerini
en güzel şekilde beyan etmiştir: "Onları gördün mü
bedenleri (zahirleri) hoşuna gider, konuşurlarsa sözlerini
dinlersin." Bu
grup Peygamber'den
sonra ayrıldılar, çeşitli yerlere dağıldılar, yalan ve
iftira ile halkı ateşe çağıran dalalet imamlarına (öncülere)
yaklaştılar, yanaştılar, onlar da onları işlerde yetki
sahibi kıldılar; fetva ve kadılık makamını onlara verip
(halkın malını, canını, namusunu onların yetkisine
bıraktılar,) onları, halkın boynuna bindirdiler (onları
yetki sahibi ettiler). Onlar vasıtasıyla dünyadaki
servetleri yiyip sömürdüler. Kendin de biliyorsun ki
(hedefsiz) insanlar, Allah'ın koruduğu kimseler hariç,
dünyaperest hükümdarlara tabidirler; dünya, onların
aradıkları nihai hedeftir. İşte bu, o dört çeşit raviden
biridir.
İkincisi; Resulullah
salla'llâhu aleyhi ve alih'ten bir söz duymuştur;
fakat hataya düşmüştür; gerektiği gibi zihnine
yerleştirmemiştir; bile bile de yalan söylemiyor ve yanlış
amel ediyor ve: “Ben
Resulullah salla'llâhu aleyhi ve alih'ten
böyle duydum” diyor. İnsanlar, onun hadisi yanlış anladığını
bilselerdi, sözünü kabul etmezlerdi; o da yanıldığını
bilseydi, o hadisi rivayet etmez, onunla amel de etmezdi. Bu
da ikincisidir.
Üçüncüsi ise; Resulullah
salla’llâhu aleyhi ve alih'in bir şeyi
emrettiğini işitmiştir; fakat
Resulullah sonradan
onu nehyetmiştir; o kişiyse bunu bilmez. Yahut bir şeyden
nehyettiğini duymuştur; oysa sonradan onu emretmiştir; ondan
haberi yoktur. Geçersiz kılınmış hükmü bellemiştir, nesheden
hükmü bellememiştir. Müslümanlar, hükmün kaldırıldığını
bilselerdi, onu reddederlerdi. Onun kendisi de reddederdi.
Bu da üçüncü kişidir.
Bir dördüncüsü de vardır ki; ne Allah'a yalan isnat eder, ne
de Resulüne. Allah'tan korktuğundan ve
Resulullah
salla’llâhu aleyhi ve alih'in kadrini bildiğinden
yalandan nefret eder. Ne yanlış anlamıştır, ne duyduğunu
unutmuştur, aksine duyduğu her şeyi aynı şekilde
bellemiştir. Onu gerçeğe uygun olarak rivayet etmektedir; o
söze ne bir şey katar, ne de ondan bir şey eksiltir. Hükmü
kaldıran (nasih) sözü bilir, onunla amel eder; geçersiz
kılınmış hükmü (mensuhu) de bilir, onu terkeder. Zira
Resulullah
salla’llâhu aleyhi ve alih'in de Kur'an gibi nesheden,
nesholunan muhkem ve müteşabih hadisleri vardır.
Resulullah
salla’llâhu aleyhi ve alih'in de iki yönü olan, genel ve
özel emirleri vardır. Allah-u Teâla buyuruyor ki:
"Peygamber, size ne verirse alın onu ve neden vazgeçmenizi
isterse vezgeçin ondan."
Rasulullah salla'llâhu aleyhi ve alih'in sözünü doğru
idrak edemeyen, Allah'ın ve Resulü'nün o sözle neyi
kasdettiğini bilmeyen, anlamayan kimseler de onun sözünü
duyuyorlardı. Resulullah
salla’llâhu aleyhi ve alih'in ashabından her
soru soran (cevabını) anlamazdı; onlardan soru sorup fakat
cevabını anlamayan kimseler de vardı. Hatta bir çöl
arabının, bir garibin veya kitap ehlinden birisinin gelip
bir şey sormasını ve
Peygamber’in onlara vereceği cevabı duyup bilmek
(anlamak) isterlerdi.
Fakat ben her gün
Peygamber'in huzuruna varırdım, benim için evi
boşaltır, bana her şeyden bahsederdi, bütün ashabın bundan
haberi vardı, başka hiç kimseye de böyle davranmadığını
herkes biliyordu. Bazen benim evime gelirdi, ben de onun
yanına gittiğimde, hanımlarını bile odadan dışarı çıkarırdı,
benden başka hiç bir kimse o odada kalmazdı. Sorduğumda
cevap verirdi, sustuğumda ve sorum bittiğinde o başlardı.
Gece ve gündüz, gök, yer, dünya, ahiret, cennet, cehennem,
ova, dağ, nur, zulmet hakkında nazil olan her ayeti bana
okur ve yazdırırdı, ben de kendi elimle onları yazardım.
Onların kıyamete dek olan te'vil ve tefsirini, nasih,
mensuh, muhkem, müteşabih, has ve umum ( özel ve genel)
olanını, nerede ve ne hakkında nazil olduğunu açıklardı.