10- MUTTAKİLERİn VASIFLArInI açIklayan sözlerİ
Onlar dünyada fazilet ehlidirler. Sözleri gerçektir.
Orta halli giyinirler. Mütevazı bir şekilde yürürler.
İtaatle Allah'a karşı huzu ve huşuda bulunurlar.
Allah'ın onlara haram ettiği şeylerden gözlerini
yumarlar. Kulaklarını yalnızca (onlara fayda verecek)
bilgiye çevirirler. Nimete eren gönüller nasıl
rahatlayıp huzur içinde oluyorsa, onların gönlü de ilahî
kaza ve kadere razı olduklarından sıkıntı ve bela anında
öylece rahat ve huzur içinde olur. Allah, kullarının
ecellerini takdir etmeyip ölüm vakitlerini belirlemiş
olmasaydı, ruhları sevaba olan iştiyak ve azap
korkusundan dolayı göz açıp kapatıncaya kadar dahi
bedenlerinde duramazdı.
Gözlerinde, Yaratan uludur ve O'ndan başkası ise
küçüktür. Cennete karşı, sanki cenneti gözleriyle
görüyor ve nimetlerinden yararlanıyorlarmış gibidirler.
Cehenneme karşı ise sanki onu gözleriyle görüyor ve
orada azaba uğruyorlarmış gibidirler. Kalpleri
mahzundur, kimseye zararları dokunmaz. Beklentileri
azdır, bedenleri zayıftır, nefisleri pek iffetlidir,
İslam'a çokça yardım ederler. Çabucak geçip giden
günlerde sabrederler, ardından Kerim olan Rabb'in onlar
için hazırlayıp kolaylaştırdığı uzun ve kârlı rahatlığa
ulaşırlar. Dünya onları diler, onlarsa dünyayı
dilemezler. Dünya onların peşine takılır, fakat onlar
onu âciz bırakırlar.
Gece oldu mu, ayağa kalkıp saflar kurarlar; ibadete
koyulurlar; Kur'an ayetlerini (harfleri sayılacak kadar)
ağır bir şekilde ve anlamını düşünerek okurlar, bununla
hüzünlenip dertlerinin dermanını (şifasını) Kur'an'da
bulurlar. Hüzünleri, günahlarına ve gönül yaralarına
ağlamalarını şiddetlendirir. Kur'an'dan teşvike
(mükâfata) dair bir ayet okuyunca onu elde etmek
ümidiyle onun üzerinde dururlar; gönülleri şevkten dolup
taşar, sanki Allah'ın Vaat ettiği mükâfat gözlerinin
önüne serilmiştir. Korkutucu bir ayete vardıklarında da
can kulağıyla onu dinlerler, sanki cehennem alevlerinin
(yücelirken) çıkardığı ses ve gürültü kulaklarının
dibindedir ve onu işitmektedirler. (Korkudan) iki kat
bükülmüşler; alınlarını, ellerini, dizlerini, ayak
parmaklarını yere sererek secdeye kapanmışlardır; yüce
Allah'tan azap zincirlerine vurulmaktan kurtulmayı
dilerler.
Gündüzlerine gelince, hekim, bilgin, salih ve
muttakidirler. (Allah) korkusu onların bedenlerini
yontulmuş ok gibi inceltmiştir, zayıflatmıştır; onları
gören hasta sanır (oysaki hastalıkları yoktur). Onlara
bakan akıllarını yitirdiklerini zanneder; oysaki onları,
büyük bir iş meşgul etmektedir. Allah-u Teâla'nın kudret
ve azametini, ölümü, kıyametin ahvalini, dehşetini
hatırladıklarında kalplerine korku düşer, akılları
başlarından gider. Korku onları kapladığında, Allah
için, temiz işlere koşarlar. Az ibadete razı olmazlar,
çok amellerini gözlerinde büyütmezler. Sürekli
kendilerini suçlu bilir ve amellerinden kaygılanırlar.
Onlardan birisini övseler söylenen sözden korkar ve der
ki: Ben kendimi başkalarından daha iyi tanırım, Rabbim
ise beni benden daha iyi tanır. Allah'ım! Söyledikleri
sözler yüzünden beni suçlama; onların zanlarından daha
üstün kıl beni; onların bilmedikleri suçlarımı affet,
çünkü sen gizlileri bilensin.
Muttakilerin her birinin özelliklerinden bazıları da
şunlardır: Sen onu; dinde güçlü, yumuşaklıkta korkulu
(ihtiyatlı), imanda şüphesiz, ilme haris, ılımlılıkta
zeki, infakta şefkatli, dinde derin düşünceli, hilimde
ilimli, zenginlikte orta halli, ibadette huşulu,
yoklukta süslü, çetin zamanlarda direnişli, çilekeşlere
karşı şefkatli, yerinde bağışta bulunan, kazançta
yumuşak, helal rızk peşine giden, hidayette neşeli,
tamahtan kurtulmuş, istikamette (doğru yolda) iyi iş
yapan, şehvet karşısında kendisini koruyan, cahillerin
onu medhetmesinden mağrur olmayan, kendi amelini
muhasebe etmeyi terketmeyen, kendisini suçlu bilen,
güzel ve temiz işlere koyulan, fakat Allah'tan korkup
duran biri olarak görürsün.
Akşamları kaygısı şükürdür. Sabahları ise kaygısı
zikirdir. Geceyi korkulu geçirir. Gündüzü neşeli
başlatır. Korkusu sakındırıldığı gaflete düşme
endişesinden dolayıdır. Neşesi ise, elde ettiği fazilet
ve rahmetten dolayıdır. Eğer nefsi azıp sevmediği
şeylerde kendisine teslim olmazsa, isteklerini ondan
esirgeyerek onu cezalandırır.
Sevinci korktuğu şeyden kurtulmaktadır. Asıl sevinci
ise, ebedi nimetlere kavuşmaktır. Yok olup bitecek
şeylere meyilsizdir. Hilmi ilimle, ilmi de amelle
birliktedir. Tembellik ve bitkinlikten uzaktır. Sürekli
şen ve neşelidir, arzuları çabuk erişilebilecek
şeylerdir; yoldan kayması azdır. Alçak gönüllüdür.
Nefsi, elde ettiğini yeterli bulur (hırsa düşmez).
Cehaleti gizlidir; işi kolaydır; dini korunmuştur;
şehveti ölmüştür; öfkesini yutmuştur. Ahlakı
tertemizdir; kendisine söylenilen sırları dostlarına
açmaz; düşmanların şahitliğini gizlemez. (Düşmanları
lehinde olsa bile hakka tanıklık yapmaktan çekinmez).
Göstermelik bir iş yapmaz. Utançtan dolayı (hayırlı) bir
işi terketmez. Ondan hayır umulur; şerrindense emin
olunur. Gafillerin içinde olsa da zikredenlerden olur.
Kendisine zulmedeni bağışlar. Kendisinden esirgeyene
esirgemez. Kendisiyle ilişkiyi kesenle ilişki kurar;
hilim ondan uzaklaşmaz; onu bezeyen ahlâkı ve ameli elde
etmekten aciz kalmaz. Kötü söz, (çirkin hareket) ondan
uzaktır; sözü yumuşaktır; hilesi yoktur; iyi işleri
çoktur; işi güzeldir; hayrı sürekli insanlara ulaşır ama
şerri olmaz. Sarsıntılı durumlarda metindir ve hoş
olmayan işlerde sabreder; bollukta ve refahta şükreder.
Öfkelendiği kimseye zulmetmez. Sevdiği kimse için günah
işlemez; haksızlıkla bir şeyi iddia etmez; üzerinde olan
başkasının hakkını inkâr etmez. Şahit getirilmeden önce
gerçeği itiraf eder; kendisine emanet olarak verileni
zayi etmez; başkalarını yerici lakaplarla çağırmaz. Ne
zulmeder, ne zulmetmek ister. Komşusuna zarar vermez;
birisinin bir belaya, musibete düşmesinden dolayı
sevinmez. Doğru işe koşar; emaneti sahibine verir;
çirkin işlere ilgisizdir.
Marufu emreder, münkerden sakındırır. Dünya işlerine
bilgisi olmadan girmez. Haktan ayrılmaz; susarsa,
susması onu kaygıya düşürmez; gülerse sesini yükseltmez.
Elinde olan miktara kanaat eder; öfke onu yenemez; heva
ve heves onu aldatamaz; cimrilik ona galip gelmez;
halkın malına göz dikmez; ilim öğrenmek için halka
karışır; salim kalmak için susar; anlamak için sorar.
Hayır sözü dinlemesi, öğrenip başkalarını aciz bırakmak
için olmadığı gibi, güzel söz konuşması da diğerleri
karşısında kibirlenmek için değildir. Ona zulüm edilirse
Allah-u Teâla intikam alıncaya kadar sabreder.
Nefsi, onun elinden sürekli rahatsızdır; fakat insanlar
ondan hayır umarlar. Nefsini ahireti için yorar;
insanları nefsinden rahata ulaştırır, emin kılar.
Birinden uzaklaşması, (kötü harekete) buğzetmesi,
öfkelenmesi, nefsini korumasındandır. Birine yaklaşması,
yumuşaklıktan, rahmetten (ve esenlikten)dir. Uzaklaşması
kibirden, ululuktan olmaz; yaklaşması ise hileden ve
tatlı dille aldatmak için değildir. Kendinden önceki
hayır ehline uyar ve sonradan gelen iyi iş yapacaklara
önder olur.