HZ. FATIMA (A.S)’IN SİRESİ
İLE İLGİLİ KIRK HADİS
Birinci Bölüm: İbadet Meleği
Resulullah (s.a.a) buyurmuştur ki:
“Allah-u Teala, kızım Fatıma’nın kalbini ve
bütün organlarını, kıkırdağına kadar imanla
doldurmuştur; işte bundan dolayı kendini
Allah’ın itaatine atamıştır.”
Ravi diyor ki:
İmam Sadık (a.s)’a; “Neden Fatıma (a.s)
“Zehra” lakabıyla adlandı?” diye sorduğumda
şöyle buyurdular:
“Fatıma (a.s)’ın “Zehra” lakabıyla
adlanmasının sebebi şudur ki; Fatıma
(a.s)mihrapta ibadete durduğunda, yıldızların
yeryüzü halkına nur saçtığı gibi onun nuru da
gökyüzü ehline öyle saçıyordu.”
Hasan-ı Besri şöyle diyor:
“Bu ümmet arasında Hz. Fatıma (a.s)’dan daha
abit (çok ibadet eden) biri yoktu. Namazda o
kadar duruyordu ki, ayakları şişirdi.”
İrşad’ul- Kulub’da şöyle nakledilmiştir:
“Hz. Fatıma (a.s), namazında Allah korkusundan
ard arda nefes alıyordu (nefes alıp vermesi
güçleşiyordu).”
İmam Musa bin Cafer (a.s) buyurmuştur ki:
“Hz. Fatıma (a.s) dua ettiğinde, mümin erkek
ve kadınlara dua ederdi; ama kendisine dua
etmezdi. ‘Ey Resulullah’ın kızı! Siz neden
halk için dua ediyor da kendiniz için dua
etmiyorsunuz?’ dediklerinde; “Önce komşu,
sonra evin içi” buyuruyordu.”
Hz. Ali (a.s) buyurmuştur ki:
“Fatıma (a.s) kadir gecesi, ev halkından hiç
kimsenin yatmasına müsaade etmezdi; az yemek
vermekle onların yatmamasını sağlıyor, kendisi
de bu gecenin ihyası için hazırlanıyor ve
buyuruyordu ki: “Mahrum, bu gecenin
bereketlerinden mahrum kalan kimsedir.”
Hz. Fatıma (a.s) buyurmuştur ki:
“Ben, Resulullah (s.a.a)’den şöyle buyurduğunu
duydum: “Cuma günü öyle bir saat vardır ki,
kim onu gözetler de o anda Allah’tan hayır
dilerse, Allah-u Teala istediği şeyi ona
bağışlar...” O vakit, güneşin yarısının
battığı andır.”
Hz. Fatıma (a.s) hizmetçisine
şöylebuyuruyordu: “Git tepenin üzerine çık,
güneşin yarısının battığını gördüğünde dua
etmem için bana haber ver.”
İmam Sadık (a.s) buyurdular ki:
“Annem Fatıma (a.s)’ın sürekli kıldığı iki
rekat namaz vardı; bu namazı Cebrail ona
öğretmişti. İlk rekatta “Hamd” suresinden
sonra yüz defa “Kadir” suresini, ikinci
rekatta ise “Hamd” suresinden sonra yüz defa
“İhlas” suresini okurdu.
Bu namazı kılıp selam verdikten sonra, Hz.
Fatıma (a.s)’ın tesbihini (zikrini) de söyle.”
“Hz. Ali (a.s), Hz. Fatıma (a.s)’a,
Resulullah (s.a.a)’in yanına gidip O’ndan bir
hizmetçi istemesini emretti (önerdi). Bunun
üzerine Hz. Fatıma (a.s) Resulullah (s.a.a)’in
yanına giderek şöyle dedi:
“Ya Resulullah! El değirmeni beni zahmet ve
meşakkate uğratmıştır.” Bu esnada ellerindeki
değirmen izini Resulullah’a göstererek O’ndan
kendisine bir hizmetçi vermesini istedi.
Resulullah (s.a.a) cevaben şöyle buyurdular:
“Ya Fatıma! -Hizmetçi yerine- dünya ve
dünyadaki olan şeylerden daha hayırlı olan bir
şeyi sana öğreteyim mi? Yatmaya gittiğinde
otuz dört kez “Allah-u Ekber”, otuz üç kez
“el-hamdu lillah”, otuz üç kez de
“Subhanellah” söyle.”
İmam Sadık (a.s) buyurmuştur ki:
“Resulullah (s.a.a)’in kızı Fatıma (a.s)’ın
tesbihi, tekbirler (34) sayısınca düğümlenen
bir yün ipinden ibretti. Hz. Fatıma (a.s), Hz.
Hamza şehit olana dek bu ipi elinde döndürerek
tekbir ve tesbih diyordu. Hz. Hamza şehit
olduktan sonra onun kabrinin toprağından bir
tesbih yaptı. Artık ondan sonra tesbih yapmak
halk arasında yaygınlaştı.”
Ravi diyor ki:
“Resulullah (s.a.a) Fatıma’yı, onun zahit,
abide ve Hatice’den de bir yadigâr olduğundan
dolayı çok severdi.”
Ümmü Seleme diyor ki:
“Ben Resulullah (s.a.a) ile evlendiğimde...
kızı Fatıma’nın işlerini bana havale etti; ben
de ona yol gösterip onu eğitmek ve ona yaşayış
adabı öğretmek istiyordum. Allah’a and olsun
ki, o yaşayış adabını ve bütün şeyleri benden
daha iyi biliyordu.”
Aişe diyor ki:
“Allah’ın kullarından, konuşma ve söz
açısından Fatıma kadar Resulullah’a benzeyen
bir kimse görmedim. Resulullah’ın yanına
geldiğinde, Resulullah (s.a.a) onun elinden
tutarak onu öpüyor, ona hoş geldin diyor ve
onu kendi yerinde oturtuyordu. Peygamber
(s.a.a) de Fatıma’nın yanına gittiğinde,
Fatıma ayağa kalkarak Hazrete hoş geldiniz
deyip elinden tutarak onu öpüyordu.”
Ravi diyor ki:
“Resulullah (s.a.a) sefere gittiğinde,
Resulullah’ın seferden dönme haberi Fatıma
(a.s)’a ulaştığında, Fatıma (a.s) kapının
önüne çıkarak Resulullah (s.a.a)’i bekliyordu.
Resulullah’ı gördüğünde O’nu karşılamaya gidip
yüzünden öpüyordu.”
Ravi diyor ki:
“Kureyiş’in düşmanlığı, (Ebu Talib’in
vefatından sonra) Resulullah’a karşı
şiddetlendiğinde, Fatıma (a.s), müşriklerin ve
Kureyş ahmaklarının hile ve eziyetleri
karşısında Resulullah (s.a.a)’i savunuyordu.
Bir gün... (müşriklerden Amr As ve Ukbe gibi
birkaç kişi) ceninin rahimdeki eşi denen
deriyi kaldırıp, Resulullah (s.a.a) Ka’be’nin
kenarında secde ettiği halde iken O’nun başına
bıraktılar. Bu durumu gören Fatıma (a.s)
ağladığı halde gelerek onu babasının başından
kaldırıp bir kenara attı.”
Aişe şöyle diyor ki:
“Fatıma, Resulullah’ın hastalandığı sırada
onun ziyaretine geldi; onun yürüyüşü sanki
Resulullah’ın yürüyüşüydü. Resulullah (s.a.a)
onun kulağına gizlice bir söz söyledi, bunun
üzerine Fatıma ağladı. Daha sonra yine
Resulullah (s.a.a) onun kulağına gizlice bir
şey söyledi, bu defasında güldü...
Resulullah’ın ona ne dediğini sorduğumda;
“Resulullah’ın sırrını açığa vurmam” dedi.
İmam Bakır (a.s) buyurmuştur ki:
“Hz. Fatıma (a.s)’ın mihriyesi, çizgili eski
bir çarşaf (veya elbise) ve ağır bir zırh idi;
evinin sergisi ise yere serdiklerdi ve
üzerinde yattıkları bir koç pustu idi.”
Hz. Ali (a.s), bir konuşmasında buyurmuştur
ki:
“...Allah’a and olsun ki, ben Fatıma’yı asla
öfkelendirmedim ve Allah onun ruhunu alana dek
asla onu -sevmediği- bir işe zorlamadım. O da
asla beni öfkelendirmedi; hiçbir işte bana
karşı çıkmadı. Ben ona baktığımda, bütün gam
ve üzüntüler benden gideriliyordu.”
İmam Sadık (a.s) buyurmuştur ki:
“-Ev işlerinde- Hz. Ali (a.s) su ve odun temin
ediyordu; Fatıma (a.s) da buğdayı un yapıyor,
hamur ediyor, ekmek pişiriyor ve yırtık
elbiseleri yamıyordu.”
İmam Bakır (a.s) buyurmuştur ki:
“-Ev işlerinin taksiminde- Hz. Fatıma (a.s) ev
içindeki olan işleri; (yani) hamur etmek,
ekmek pişirmek ve evi süpürmek (gibi) işlerin
sorumluluğunu üstlendi; Hz. Ali (a.s) da evin
dışındaki; yani odun getirmek ve yemek
(malzemeleri) temin etmek (gibi) işleri temin
etmeyi üstlendi.”
Bir gün Hz. Ali (a.s), Hz. Fatıma (a.s)’a;
“Evde, bana verecek bir yemek var mı?” diye
sordu. Fatıma (a.s) cevaben; “İki gündür ki
-seni kendime, Hasan ve Hüseyin’e tercih
ettiğim şeyden başka- evde herhangi bir
yiyecek şey yoktur.” dedi. Hz. Ali (a.s);
“Neden, bir şey temin etmek için bu durumu
bana bildirmedin?” diye sorduğunda, Hz. Fatıma
(a.s) cevaben; “Ya Ebe’l- Hasan! Temin
edemeyeceğin bir şeyi sağlamakta zahmete
düşmen hususunda Rabbimden utanıyorum.” dedi.
Hz. Fatıma (a.s) uzun bir konuşmasında şöyle
buyurmuştur:
“...Ya Resulellah! Selman benim elbiseme
şaşırıyor!
Seni hak olarak gönderen Allah’a and olsun ki,
beş yıldır ki, benim ve Ali’nin, gündüzleri
üzerine develer için ot döktüğümüz, geceleyin
de serip üzerinde yattığımız bir koç postundan
başka bir şeyimiz yoktur; yastığımız da hurma
lifiyle doludur.”
Ravi diyor ki:
“Hz. Ali (a.s), annesi Esed kızı Fatıma’ya;
“-Anneciğim!- Su getirmek gibi evin dış
işlerinde sen Resulullah’ın kızı Fatıma’ya
yardımcı ol; o da un öğütmek, hamur yapmak
gibi evin iç işlerinde sana yardımcı olur.”
buyurdular.”
Hz. Ali (a.s) buyurmuştur ki:
“...Hz. Fatıma (a.s), kırbayla o kadar su
taşıdı ki, kırbanın başı göğsünde iz bıraktı;
o kadar el değirmeniyle un öğüttü ki, elleri
kabardı; o kadar evi süpürdü ki, tozdan dolayı
elbisesi
bozardı; kazanın altında o kadar ateş yaktı
ki, elbisesi karalaştı.”
Ravi diyor ki:
“Bir gün Resulullah (s.a.a.) Fatıma’yı,
üzerine deve çulu atıp elleriyle hamur
ettiğini ve aynı zamanda da çocuğuna süt
verdiğini görünce gözleri dolarak şöyle
buyurdular:
“Kızım! Ahiretin tatlılığı için dünyanın
tatsızlığına
tahammül et.”
Fatıma (a.s) da cevaben; “Ya Resulellah!
Allah’ın lütuf ve nimetlerine karşı O’na hamd
ve şükürler olsun.” dedi.
Ravi diyor ki:
“Resulullah (s.a.a) savaşların birinde -kızıl
denizin sahilinde- bir grup insanları esir
aldı... Medine’ye döndüğünde Fatıma (a.s)’ı
çağırtıp esir cariyelerden birinin elini onun
eline bırakarak; “Ya Fatıma! Bu cariye
senindir; ama onuincitme; zira ben onun namaz
kıldığını gördüm...” buyurdular.
Fatıma (a.s), Resulullah (s.a.a)’in o cariyeye
olan teveccüh ve tavsiyesini görünce şöyle
dedi: “Ya Resulullah! Bir gün ben çalışacağım,
bir gün de o.” Resulullah (s.a.a), Fatıma
(a.s)’ın bu sözünü duyunca gözleri yaşla
doldu.”
Salman-i Farisi diyor ki:
“Bir gün Fatıma (a.s) el değirmeninin önünde
oturup onunla arpa öğütüyor ve değirmenin
destesine ise elinin kanı akıyordu; Hüseyin de
evin bir köşesinde ağlıyordu. Onun bu halini
görünce; “Ey Resulullah’ın kızı! Elin
yaralanmış, Fizze ise buradadır! (Neden ondan
yardım almıyorsun?) dediğimde buyurdular ki:
“Resulullah (s.a.a), bir gün onun, bir gün de
benim çalışmamı tavsiye etmiştir; işte dün
onun çalışma sırasıydı!”
İmam Bakır (a.s) buyurmuştur ki:
“Hz. Fatıma (a.s), cennet kadınlarının hanım
efendisidir; onun başörtüsü bu kadardı (eliyle
pazısına işaret etti)”
Aişe diyor ki:
“Fatıma’dan, babası hariç daha doğru konuşan
ve daha sadakatli olan bir kimse görmedim.”
Aişe diyor ki:
“Vakar, Hal-hareket, davranış ve oturup kalkma
açısından Fatıma kadar Resulullah’a daha çok
benzeyen bir kimse görmedim.”
İmam Sadık (a.s) buyurmuştur ki:
“Hz. Fatıma (a.s), her Cumartesi sabahı
şehitlerin mezarına gidip orada Hz. Hamza’nın
kabrinin başucunda durarak onun için Allah’tan
rahmet ve mağfiret diliyordu.”
İmam Bakır (a.s) buyurmuştur ki:
“Resulullah (s.a.a)’in kızı Fatıma (a.s),
“Sürekli Hamza’nın kabrini ziyaret eder, onu
onarır ve düzeltirdi; bir taşla da ona nişane
koymuştu.”
Vakidî şöyle diyor:
“Muhammed bin Muslime, Hz. Fatıma (a.s)’ın da
içlerinde bulunduğu on dört kadınla birlikte
yaralıları tedavi etmek için Medine’den çıkıp
savaş cephesine (Uhud’a) gelmişlerdi. Onlar
omuzlarında yemek ve su taşıyorlardı;
yaralılara su verip onları tedavi
ediyorlardı.”
İmam Sadık (a.s) buyurmuştur ki:
“Hz. Fatıma (a.s)’ın “Muhaddese” lakabıyla
adlanmasının sebebi şudur ki; melekler gökten
inip İmran kızı Meryem’i çağırdıkları gibi onu
çağırarak şöyle derlerdi:
‘Ey Fatıma! Allah Teala seni seçmiş, seni
tertemiz kılmış ve seni bütün kadınlardan
üstün kılmıştır. Ya Fatıma! Rabbine ibadet ve
itaat et; O’na secde et ve rüku edenlerle
beraber rüku et.’
O meleklerle konuşuyordu, melekler de onunla
konuşuyorlardı.”
Rivayet etmişlerdir ki:
“Hz. Fatıma (a.s), babası Resulullah’tan
sonra, sürekli olarak şiddetli baş ağrısından
dolayı başı sarıklı, cismi zayıf, organları
çökmüş, gözü yaşlı ve kalbi yanık idi; saatten
saate baygınlık geçiriyordu.”
İmam Sadık (a.s) buyurmuştur ki:
“Çok ağlayanlar beş kişidir: Adem, Yakub,
Yusuf, Fatıma ve Ali bin Hüseyin (aleyhim’us-
selam)...
Hz. Fatıma’ya gelince; Resulullah (s.a.a)’in
ölümünden dolayı O’na o kadar ağladı ki,
Medine halkı, onun ağlamasından rahatsız
olduklarından dolayı; “Çok ağlamanla bizi
rahatsız ediyorsun” demeye başladılar. Fatıma
(a.s) onların bu sözlerinden dolayı Uhud
şehitlerinin mezarlarına doğru gidip orada
istediği kadar ağlayıp sonra evine dönüyordu.”
İmam Sadık (a.s) buyurmuştur ki:
“Hz. Fatıma (a.s)’ın, Peygamber (s.a.a)’in
vefatından sonra tebessüm etmesi ve yüzünün
gülmesi görülmemiştir. Her hafta iki defa yani
Pazartesi ve Perşembe günleri şehitlerin
mezarlığına giderek (geçmişleri hatırlayıp);
“Peygamber (s.a.a) burada durmuştu, müşrikler
ise orada durmuşlardı.” diyordu.”
İmam Sadık (a.s) buyurmuştur ki:
“Hz. Fatıma (a.s), Hz. Peygamber (s.a.a)’den
sonra 75 gün yaşadı. Bu müddet içerisinde
babasından ayrıldığından dolayı çok kederlenip
mahzun oluyordu. Bundan dolayı Cebrail gelerek
ona teselli veriyor ve babasının makam ve
mevkisinden ve ondan sonra evlatları
hakkındaki vuku bulacak hadiselerden haber
veriyordu ona; Hz. Ali de onları yazıyordu.”
Hz. Ali (a.s) buyurmuştur ki:
“Resulullah (s.a.a)’in kızı Fatıma, sürekli
olarak mazlumdu, hakkından men edilmişti,
mirasından uzaklaştırılmıştı, Resulullah
(s.a.a)’in onun hakkındaki tavsiyesi
gözetilmemişti, Peygamber ve yüce Allah’ın
Fatıma’ya nispetle olan hakkı riayet
edilmemişti. Allah Teala hakim ve zalimlerden
intikam alıcı olarak yeter.”
Ravi diyor ki:
“İmam Hasan-ı Mucteba (a.s)’ın torunlarından
Abdullah bin Musa’nın yanına gelerek ondan Ebu
Bekir ve Ömer hakkında soru sorduk. Cevaben
şöyle dedi:
“Ceddim (dedem) Abdullah bin Hasan’ın verdiği
cevabı size vereceğim. Ceddimden bu soru
sorulduğunda cevaben şöyle dedi:
“Annemiz (Hz. Fatıma- a.s-) sıddika (doğru
konuşan) birisi idi; mürsel Peygamberin de
kızı idi. O bir grup kimselere gazaplı olduğu
halde vefat etti; biz de onun (onlara karşı)
gazap ve öfkesinden dolayı gazaplı ve
öfkeliyiz.”
|